site içi arama

8 Nisan 2016 Cuma

Dolmabahçe Sarayı, Yaz Aylarının Sonu; 1938

Dolmabahçe Sarayı'nın denize bakan odalarından biri. Duvarlarında mavi zemin üzerine irili
ufaklı yıldızlar sarı yaldızla boyanmıs, ortada ceviz oymalı bir karyola (bu karyola yerine
birinci komadan sonra daha basit olan bir baskası konmustur) ve komidin, ayak ucunda
sezlong, onun karsısında genis kristal aynalı dolap, odanın denize bakan panjurlu pencereleri
önünde mavili Hereke kumasıyla kaplı, hafif koltuk ve sandalyeler, kösede yastıklı bir sedir.
Sofaya çıkan iki kapı arasında bir tuvalet masası, üzerinde Nuri Conker'in Atatürk'e hediyesi
olan fosforlu, dört köse büyücek bir masa saati. Bunun üzerinde yine o sıralarda kendisine
hediye edilmis bir tablo. Bu tabloda arka plânda karlı bir dag, önde agaçlıklı orman ve bir
düzlükte çimenli bir saha. Sofada bir radyo ve gece gündüz nöbetlese bekleyen adamlarından
biri. Yatak odasının yanındaki pembe salonda ise, daima nöbetlese bekleyen yakın
arkadaslarından biri veya ikisi.

Son zamanlarda oraya bir defter koydurmustum. Her günkü sıhhî durumu kaydedildigi gibi,
Atatürk'ün yanına girenlerin, ne kadar müddet yanında kaldıkları da isaret ediliyordu. Çünkü
doktorların tavsiyesine göre çok konusmaması lâzım geliyordu. Daima konusmak ve
dinlemek âdetinde olan bir insan için, bu hal çok sıkıcı oluyordu. Ben her gün gazeteleri
okuyor ve hülâsalarını kendisine söylüyordum. Bazen hikâye ve seyahatname seklinde
okudugum kitapları da anlatıyordum. Meselâ bunlardan bir kısmını anlatır ve yorulmasın diye
devamına baska günler devam ederdim. Hastalık günlerinde, günlük havadisler ve ayrıca
resmî malûmat kendisine verildikçe O, yeni siyasî ve askeri gelismeler üzerinde düsünce ve
görüslerini ifade eder ve istikbal için milletçe kuvvetli olmamızı dilerken, dünya sulhunun
sarsıntıda olduguna isaret ederek, endise duyardı. Nitekim onun ölümünden bir yıl sonra
ikinci dünya harbi olmadı mı? Bu sıralarda kendisini en çok mesgul eden ve üzerinde
hassasiyetle durdugu siyasî hâdise, Hatay meselesi idi. Günler geçtikçe hastalıgı
agırlasmasına ve doktorların katî istirahat sekli üzerinde durmalarına ragmen, O yine umumî
meselelerle mesgul olmak, devlet islerinin normal seyrini takip etmek isterdi.
Bir gün Basbakan Celâl Bayar, kendisine ikinci bes senelik iktisadî plân için, izahat vermek
üzere gelmisti. Dr. Neset Ömer beni bularak:

—"Atatürk biraz fazla yoruldu, yanına girseniz de, izahatın bir kısmını baska bir zamana
bıraktırabilseniz," diye rica etti.
Ben odaya girdigim zaman, Atatürk yatagında oturuyor, Celâl Bayar da anlatıyordu. Atatürk
bana "Otur ve sen de dinle" dedi. Bir müddet sonra, doktorun tavsiyesini yerine getirmek için
müdahale etmek istedigim zaman, sanki karsımda hasta bir Atatürk kalmamıstı. O tamamen
memleket islerine kafasını vermis, maddî iztırabını unutmus bir halde:
—"Biliyorum doktorlar yine istirahat tavsiye etmislerdir", dedikten sonra daha sert olarak
"Memleketin en mühim ve esaslı islerini konusuyoruz, bunlar beni yormuyor, bilâkis hayat
veriyor. Bunları otur da sonuna kadar sen de dinle" dedi. Bütün hastalıgına ragmen
memleketin yeni inkisaflarını isitmekle dahi, memnun ve müsterih olan bir devlet adamına, velev doktor tavsiyesi olarak dahi, ufak bir müdahalede bulunmus olmamdan dolayı eza
duydum ve sonuna kadar ben de müstefit olarak dinledim. Atatürk, kendiliginden Basbakana
çekilmek için izin verirken, çok müsterih ve tatmin edilmis bir durumda idi. Celâl Bayar
gittikten sonra, bu meseleler üzerinde ve dünya durumu hakkında benimle uzun uzun
konustu."
—"Dünyanın bir harbe dogru gittigi bu devirde, bizim iktisaden çok daha kuvvetli olmamız
lâzımdır" diyordu. Atatürk o gün, bütün bu devlet plânlarının tamamen yapılmıs oldugunu
görür gibi, sevinç içinde idi. Nitekim, o gün Atatürk'ün tahlil ettigi, gelecegin siyasî ve askerî
hâdiseleri ölümünden sonraki senelerde tahakkuk etmistir.

Kaynak: Âfet nan, Atatürk'ten Hâtıralar. Ankara, 1950

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder