Rıdvan,
Haleb Melikliğini kurduktan sonra topraklarını genişletmek üzere, vezîri
Cenâhüddevle ile birlikte Suruç üzerine yürüdü. Fakat,
Artukoğlu Sökmen’in başarılı müdâfaası karşısında kuşatmayı kaldırarak, Ermeni
asıllı Toros’un idâresinde bulunan Urfa’yı zabtetti (1096). Şehrin idâresini
Antalya vâlisiYağıbasan’a vererek Haleb’e döndü. Melik Rıdvan, Dımaşk’ı da
alarak, babasının hâkim olduğu topraklara sâhip olmak istiyordu. Bunun için
Artukoğlu Sökmen Beyden yardım istedi. Bir süre sonra Rıdvan, Sökmen’in
kuvvetlerinin de katıldığı ordusuyla, Dımaşk’ı muhâsara etti. Ancak iki kardeş
arasındaki mücâdele Fâtımîlere yaradı. Fâtımîler büyük bir ordu ile gelerek,
Kudüs’ü zaptettiler (Ağustos 1096). Melik Rıdvan ise Kınnesrin’de Dukak’ın
kuvvetlerini bozguna uğrattı. Bu savaş netîcesinde Dukak, Rıdvan’ın üstünlüğünü
tanımak mecburiyetinde kaldı.
Diğer
taraftan Haçlılar 1098 senesinde Antakya’yı ele geçirdiler. Hâkimiyet
sâhalarını genişletmeye çalışan Antakya hâkimi Bohemond, Haleb’e bağlı bâzı
kaleleri ele geçirdi. Rıdvan, Haçlıların ele geçirdiği Kella Kalesini geri
almaya çalıştıysa da, mağlup oldu. Çok geçmeden Haçlılar, Haleb’i kuşatma
hazırlıklarına başladılar. Fakat Malatya Emîri Danişmend kumandasındaki bir
Müslüman ordusu tarafından sıkıştırılınca geri çekildiler.
1104
senesinde Sökmen Bey ve Emir Çökürmüş idâresindeki Türk kuvvetleri Urfa ve
Antakya Haçlılarını Harran’da mağlup etti. Bunun üzerine Melik Rıdvan harekete geçerek,
Haleb civârında Haçlıların elinde bulunan birçok yeri aldı. Böylece bir süre
için Haçlı tehlikesinden uzak kaldı.
1107’de
Melik Rıdvan’ın Antakya bölgesine kadar seferler düzenlemesi üzerine Antakya
Prensi Tancerd harekete geçerek Esârib ve Zerdâna kalelerini zaptetti. Bölgeye
karşı yağma akınları düzenledi. Melik Rıdvan bu durum karşısında Tancerd ile
ağır şartlarda bir anlaşma imzâladı. Bir süre sonra Rıdvan, Haçlılara karşı
Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar’dan yardım istedi. Sultan Muhammed
Tapar’ın yardım çağrısına birçok emir uydu ve Mevdûd’un komutasındaki Selçuklu
ordusu Tell-Başir’i kuşattı. Fakat başarısızlıkla netîcelendi. Rıdvan, Haleb’e
Haçlı baskısının artması karşısında Büyük Selçuklu ordusunun Haleb’e gelmesini
istedi. Emir Mevdûd, bu isteği yerine getirmek için Haleb önlerine geldiyse de,
askerin halka kötü davranması, Rıdvan’ın şehir kapılarını kapamasına yol açtı
ve Selçuklu ordusu Haleb’den ayrılmak mecbûriyetinde kaldı.
Melik
Rıdvan’ın 1113’te vefâtından sonra yerine on altı yaşındaki oğlu Alb Arslan
el-Ahras geçti. Fakat idâre tamâmiyle atabegi Hadim Lü’lü’ün elindeydi. Bu
dönemde Haleb’deki bâtınîlerden şikâyetlerin artması üzerine Sultan Muhammed
Tapar, bir elçi göndererek bâtınîlere karşı harekete geçilmesini istedi. Alb Arslan,
bu isteğe uyarak bir kısım bâtınî reîsini öldürdü. Bâtınîleri sevmeyen Haleb
halkı da bu harekâta iştirâk etti. Bâtınîlerin sağ kalanları Suriye’nin çeşitli
şehirlerine ve Haçlılara sığındılar. Alb Arslan’ın melikliği kısa sürdü.
Yakınlarının tavsiyesi üzerine yardım için Tuğtegin’e mürâcaat etti ve Dımaşk’a
dostça bir ziyâret yaptı. Tuğtegin, bu mürâcaatı müsbet karşıladı. Bu durum
karşısında Atabeg Lü’lü, Alb Arslan’ın davranışlarından ve Tuğtegin’in
istekleri doğrultusunda hareket edeceğinden korkarak 1114 senesinde Alb
Arslan’ı öldürttü.
Hadım
Lü’lü, Alb Arslan’ın yerine Rıdvan’ın altı yaşındaki oğlu Sultanşâh’ı geçirdi.
Böylece bir süre için devletin gerçek idârecisi durumuna geldi. Fakat kudretli
bir melikin yokluğu ve ordusunun küçük çapta olması, Haleb Melikliğini sâdece
bu şehri müdâfaa durumunda bıraktı. Lü’lü’ün ise 1117’de öldürülmesinden sonra
Artuklu İlgâzi 1118’de Haleb’i ele geçirdi ve Sultanşâh’ı hapsetti. Böylece
Haleb Melikliği sona erdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder