site içi arama

7 Nisan 2016 Perşembe

Türkistan’da Cedit Hareketi

Türkistan’daki Ceditçilik veya reform hareketi, XIX. yüzyılın sonu, XX. yüzyılın başında ortaya çıktı. Daha ziyade Kırım ve Kazan’dan gelen etkiler sayesinde gelişti. Rus okullarında okuyanların çoğalması, ulaşımın kolaylaşması sonucu İslam dünyası ve Rusya’nın diğer merkezleriyle olan ilişkilerin artması, Gaspıralı’nın Tercüman gazetesi ve usûl-i cedit mekteplerinin etkileri, İslam dünyasından (İstanbul, Suriye, Mısır ve Hindistan’dan) gelen reformcu akımlar Türkistan’da yeni fikirlerin gelişmesinde etkili oldular. 1905 Rus ve 1908 Osmanlı Meşrutiyet hareketleri ile Hindistan’da sömürgeciliğe karşı mücadele fikirleri Türkistan’da siyasi bilincin oluşmasında önemli tesirler icra ettiler. Bütün bu tesirlerin yanında, Rus işgali sonrası ortaya çıkan teknik ve iktisadi gelişmeler de Türkistan’da yenilik ve değişim fikrinin şekillenmesinde önemli bir rol oynadı.

Türkistan’daki Cedit hareketinin en tanınmış siması Mahmud Hoca Behbûdî’dir (1874-1919). Semerkandlı bir molla ailesine mensup olan Behbudî, Buhara medreselerinde eğitim gördü. Kendi gayretleriyle Rusça öğrendi. Cehâletin zararlarını konu alan dram türündeki eserini (Pederküş, 1912) yazdı. 1913-15 arasında Ayine dergisini ve daha sonra Semerkand’da Sâdâ-yı Türkistan gazetesini çıkardı. 1917 Şubat devriminden sonra siyasi faaliyetlerde bulundu. 1916-19 yılları arasında Türkistan’ın bağımsızlığı yönünde çalıştı ve Basmacılık hareketini destekledi. 1919’da, Karşı şehrinde, Emir yanlıları tarafından taşlanarak öldürüldü.

Eserlerini tamamen İslam dünyasındaki bunalım üzerinde yoğunlaştıran ve Buhara Hanlığı’nın gerilik sebeplerini araştıran diğer bir aydın, Abdurrauf Fıtrat’tır (1880-1938). Ona göre, İslam toplumlarında görülen geriliğin sebeplerinden biri ulemânın durumu idi. Fıtrat, Münâzara adlı meşhur eserinde hocaların öğrencilerden rüşvet almasını eleştirirken “âlimin bozulması, âlemin bozulmasıdır” sözünü hatırlatır. Ulemanın dünyadan habersiz olduğunu, medresede çok zamanda (yaklaşık 20 yıl) az ve faydasız şeylerin öğretildiğini, Arapçanın bile doğru dürüst öğ- retilmediğini, medreselerde içkinin ve ahlaksızlığın yaygınlaştığını ifade eder. Eski ve yeni tarz okulları karşılaştırarak Cedit mekteplerinin faydalarını ve özelliklerini anlatır.

Kazan Tatarlarının girişimiyle 1897’de Endican ve Semerkand’da, 1898’de Tok- mak’ta usûl-i cedit mektepleri açıldı. Bunu Türkistan’ın yerlisi olan insanların açtıkları okullar takip etti. 1901’de ise ilk defa olarak bir Özbek (Münevver Karî) Taşkent şehrinde yeni usulde bir mektep açtı. Bu okulların şeriata aykırı olduklarını söyleyen mutaassıp ulemanın tesirinde kalan Buhara Emiri, 1909’da usûl-i cedit okullarını kapattı.

Türkistan Ceditçilerinin fikrî ve siyasi oluşumunda Osmanlı tesirleri de görülmektedir. XX. yüzyıl başında ve özellikle 1908 Jön Türk Devrimi’nden sonra iş başına gelen İttihat ve Terakki Partisi, Türkistan gençleri üzerinde önemli etkiler yaptı. Abdurrauf Fıtrat, Mukimiddin ve Osman Hoca gibi tanınmış Özbek şair ve yazarları İstanbul’da bulundukları sırada Jön Türk liderleriyle buluştular ve buradaki yeni fikirlerden etkilendiler. Genç Türklerin Sultan Abdülhamid yönetimine karşı verdikleri mücadeleden esinlenerek, Buhara ve Hive’de benzer bir devrimi gerçekleştirmeyi hedeflediler.

İstanbul’da bulunduktan sonra memleketlerine dönen Türkistanlı aydınlar orada 1909’da “Genç Buharalılar” adında gizli bir örgüt kurdular. Yine aynı yılda İstanbul’daki bir grup Türkistanlı genç, Buhara öğrencilerine yurt dışı eğitimi sağlamayı amaçlayan teşkilatlar oluşturarak Türkistanlı öğrencileri tahsil için İstanbul’a gönderdiler. Hive Hanlığı’ndaki reform yanlısı gençler ise “Genç Hiveliler” adında bir araya gelerek örgütlendiler.

Buharalı Ceditçi önderlerden Abdurrauf Fıtrat İstanbul’daki eğitimi sırasında OsmanlIlardaki reform fikirlerinden etkilenerek eserler yazdı; vatan, hürriyet ve meşrutiyet gibi Türkistanlı aydınların henüz yabancı oldukları kavramları dile getirdi. Buhara yönetimini eleştiren ve vakit geçirmeksizin reformlar yapılmasını talep eden yazılar yazdı.

Özellikle 1908-14 yılları arasında İstanbul, Türk dünyasının cazibe merkezi haline geldi. Kuzeyde ise Kazan şehri, Rusya’da yaşayan Türk kökenli topluluklar için bir ilim, kültür ve sanat merkezi durumuna erişti. Rusya Türklerinin fikir hareketleri Kazan’da meydana geliyor ve sonra Türkistan’a, Kazakistan’a ve Doğu Türkistan’a kadar yayılıyordu. Ancak, I. Dünya Savaşı ve savaştan sonra ortaya çıkan gelişmeler her iki merkezi de olumsuz etkiledi. İstanbul, hızla Türk dünyasının merkezi olma özelliğini kaybetmeye başladı. Osmanlı Devleti mağlup olduktan ve İttihat ve Terakki tasfiye edildikten sonra Türk dünyası aydınlarının dayanacak hiçbir desteği kalmadı. İstanbul matbuatı artık ilmî, edebî ve siyasi hareketlere rehberlik etmekten uzaktı. Yeni kurulan Sovyet yönetiminde de şartlar olumsuza doğru evrildi. Kazan’daki okullar, matbaalar, medreseler ve kitap şirketleri ortadan kaldırıldı; Kazan’ın Türkistan’la olan ticareti tamamen kesildi, iktisadî gücü yok edildi. Bilim ve kültür kurumlarının faaliyet alanı yeni oluşturulan özerk Tataristan’la sınırlandı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder