Adana bölgesinde 1352 yılından 1608 yılına kadar hüküm
süren bir Türk beyliği. Oğuzların Yüregir boyuna mensup olan Ramazan Beyin
kurduğu beylik; 1383 yılına kadar Elbistan’ı, oranın Dulkadiroğullarına geçmesi
ile de Adana’yı merkez yapmıştır. Ramazanoğulları Beyliği 1352’den 1608’e kadar
256 yıl devâm etmekle berâber, son 92 yılı tam bir Osmanlı tâbiyeti hâlinde
geçmiş, hânedânın üyeleri Osmanlı sancakbeyi olarak vazîfe yapmışlardır.
Ramazanoğullarının mensup oldukları Üç Oklu Türkmenleri,
Moğol istilâsı sebebiyle, 13. yüzyılda Anadolu’ya kalabalık sayıda gelen
Türkmen kütleleri arasında bulunuyorlardı. Bu Türkmenler dâimî bir şekilde
Moğollarla mücâdele hâlinde idiler. Onlara itâat etmediklerinden dolayı
Anadolu’da da kesin bir iskân sahası bulamadılar. Bundan dolayı Suriye’ye inen
bu Türkmenleri Memlûk Sultânı Baybars, Antakya’dan Gazze’ye kadar uzanan
bölgeye yerleştirdi ve kendilerine dirlikler verdi. Böylece bu Türkmenler
Memlûk Devletinin en mühim yardımcı askerî kuvvetini teşkil ettiler. Bu
sâyededir ki, Sultan Baybars, Haçlılar ve Moğollar ile yapılan savaşlarda
parlak zaferler kazandığı gibi, Kilikya’daki Ermeni Krallığına da ağır darbeler
indirdi.
Netîcede Anadolu’da Moğol nüfûzunun yayılmaya başlamasından
ve bilhassa Ebû Saîd Bahadır Hanın ölümünden sonra Üçok Türkmenleri, Kilikya
üzerine akınlarını yoğunlaştırıp, elde edilen topraklara yerleşmeye başladılar.
Bu sırada Ramazanoğullarının başında Ramazan Bey bulunmaktaydı. 1344 yılından
îtibâren batıya doğru gelişen fetih hareketi Silifke’ye kadar uzadı ve 1360
yılında Memlûkluların da yardımı ile Adana ve Tarsus da ele geçirildi. Böylece
Ermenilerin elinde, merkezleri Sis olmak üzere birkaç kale kalmış oluyordu.
Ramazan Beyin ölümünden sonra yerine geçen oğlu İbrâhim
Bey, Çukurova’da Memlûk hâkimiyetini kırmak ve istiklâlini îlân etmek üzere
Karamanoğlu Alâaddîn Beyle itifak ederek, başkaldırdı. Bunun üzerine büyük bir
Memlûk ordusu, Türkmenlerin arâzisine girerek yağmalamaya başladı. Ancak Belen
Boğazında meydana gelen çarpışmada İbrâhim Bey idâresindeki Türkmen ordusu,
Memlûkleri ağır bir yenilgiye uğrattı. Bizzat kumandan Temür Bayın da esir
edildiği muhârebede Memlûklerden çok az kimse kurtuldu. Bu durum üzerine
Memlûklerin Haleb Vâlisi Yılboğa, Türkmenler üzerine yürüdü. Misis Kalesini ele
geçirdi. İbrâhim Bey, Sis’e çekilmek zorunda kaldı ise de, Sis vâlisi kendisini
yakalayıp Memlûklere teslim etti. Yılboğa, başta İbrâhim Bey olmak üzere
kardeşi Kara Mehmed’i, annesi ve diğer esirleri derhâl öldürttü. Emirlerinin
öldürülmesinden büyük üzüntü duyan Yüregirliler, Misis’e dönmekte olan
Yılboğa’ya, Saruca-Şam Geçidinde büyük bir baskın düzenlediler. Yılboğa’nın
gözünden yaralanıp ortadan kaybolması ile paniğe kapılan Memlûkler, kaçmaya
başladı. Bu durum Türkmenlerin işini kolaylaştırdı ve elverişli bölgelerde
Memlûklere üst üste baskın düzenlediler. Memlûkler Haleb’e ulaştıklarında ancak birkaç yüz kişi
kalmışlardı.
İbrâhim Beyin yerine kardeşi Ahmed Bey geçti. Ahmed Bey,
yerini sağlamlaştırıncaya kadar Melûklerle iyi geçinmeye gayret etti. Daha
sonra Memlûklu Sultânı Berkuk’un ölümü ile bu ülkede ortaya çıkan karışıklıklar
esnâsında durumunu kuvvetlendirdi. Bu sırada Haleb’i kuşatan meşhur Arap
kumandanı Nuayr’a karşı Memlûklerin yardımına koşan Ahmed Bey, Sultan Ferec’in
iltifâtına kavuştu. Kızını da Sultan Ferec’le evlendirerek Memlûklerle akraba
oldu. 1410 yılında Mısır’ı ziyâret etti. Böylece daha rahat hareket edebilme
imkânına kavuşan Ahmed Bey, 1415 yılında yedi ay süren bir kuşatma sonucunda
Tarsus’u Karamanoğullarından aldı. Ahmed Bey’in 1416 yılında ölmesi üzerine
yerine oğlu İbrâhim Bey geçti.
Ahmed Bey kaynaklarda cesur, heybetli, dirâyetli bir emir
olarak vasıflandırılmaktadır. Âlimlere hürmetli, fakirleri koruyan, iyiliksever
bir beydi. Onun ölümünden sonra Üçokların siyâsî ehemmiyeti gittikçe azaldı.
İkinci İbrâhim Bey, Karamanoğlu Mehmed Beyin dâmâdı
olmaktaydı. 1415-1417 yılları arasında Tarsus ve Adana havâlisinde tam bir
hâkimiyet tesis etmişse de Memlûklerle arasının açılması yüzünden Tarsus’u
kardeşi Hamza Beye bırakmak zorunda kaldı. Ancak Hamza Bey, Memlûk
kuvvetlerinin yardımıyla Adana’yı da ele geçirdi. İbrâhim Bey, 1427 yılında
Kahire’de öldürüldü. Hamza Beyin beyliğinin ne kadar sürdüğü ve nerede öldüğü
bilinmemektedir. Ancak onun da kardeşinin ölümünden sonra Memlûklerce
öldürtüldüğü tahmin olunmaktadır.
1427 yılında beyliğin başına Mehmed Bey getirildi. Fakat bu
târihte bölgede tam bir Memlûk hâkimiyeti kurulmuş olup, Sis, Adana ve Tarsus gibi
önemli merkezler Memlûk vâlilerince idâre edilmeye başlandı. Bu dönemde
Ramazanoğulları beylerinden sırasıyla Eylûk Bey, Dündar Bey ve Ömer Bey
sembolik olarak beyliğin başında bulundu.
Ömer Beyden sonra beyliğin başına, 1480 senesinde Halep’te
öldürülen Dâvûd Beyin oğlu Gıyâseddîn Halil Bey geçti ve otuz sene gibi uzun
bir zaman hüküm sürdü. Hattâ, Osmanlıların
çukurova bölgesinde hâkimiyetlerini kabul ettikten sonra, bu devletle iyi
geçinmeyi, beyliğinin geleceği bakımından daha faydalı gördü. Osmanlılarla olan
bu dostluğu, Ramazanoğulları Beyliğinin Memlûk Devletiyle bağlantılarını iyice
zayıflattı. Uzun süren saltanatı sırasında, bölgede barışın sağlanması için
büyük dikkat sarfeden Halil Bey; âlimlere hürmet eden, cömert, fakir-fukarâyı
koruyup gözeten bir beydi. Tebaası tarafından çok sevildiği için, hizmetleri
sebebiyle kendisine, dîne yardım eden mânâsına gelen “Gıyâseddîn” lakabı
verildi. Ramazanlı ülkesi en çok bu bey zamânında îmâr görmüş, câmiler,
medreseler, saraylar, hanlar ve çeşmelerle ülkenin dört bir yanı tezyin
edilmişti. Halil Bey, mezâr kitâbesinden anlaşıldığına göre 1511 senesinde
vefât etmiştir.
Halil Beyin vefâtından sonra, yerine kardeşi Mahmûd Bey
geçti. Mahmûd Bey de, OsmanlıDevletine yaklaşmak ve Memlûklerle olan
yakınlığını azaltmak sûretiyle ağabeyi Halil Beyin siyâsetini devâm ettirdi.
Ancak Memlûkler, Mahmûd Beyi beylikten azlederek, yerine kardeşinin oğlu Selim
Beyi tâyin ettiler. Bu durum üzerine Mahmûd Bey, İstanbul’a gelerek Yavuz
Sultan Selim Hana tâbiyetini arz etti. Mahmûd Beye büyük îtibâr gösteren
OsmanlıSultânı Yavuz SultanSelim Han, iki yüz bin akçelik bir dirlik verdi.
Ayrıca seferde kendisine refâkat etmek imtiyâzını da bahşetti. Böylece Mahmûd
Bey, sultandan başka kimseye tâbi olmayacaktı.
1516 senesinde Osmanlı ordusu, Mısır Seferine çıktığı
zaman, Mahmûd Bey de pâdişâhın yanında bulunuyordu. Ordu Haleb’e geldiği zaman,
Mahmud Beye bağlı Ramazanlı kuvvetleri Osmanlı sultânının ordusuna katıldılar.
RidâniyeSavaşı sırasında Memlûk Sultanı Tomanbay ve üç yüz seçme silâhşörün,
pâdişâhı öldürmek için otağ-ı hümâyûna baskında bulundukları sırada, Sadrâzam
Sinan Paşanın yanı sıra, Ramazanoğlu Mahmûd Bey de öldürüldü. Mahmûd Beyin
nâşını Haleb’e gönderen Yavuz Sultan Selim Han, Ramazanoğulları Beyliğinin
başına Halil Beyin oğlu Kubad Beyi tâyin etti (1517).
Ancak bu târihten îtibâren Ramazanoğulları beyleri bir
Osmanlı sancakbeyi olarak hüküm sürdüler. Bundan sonra hânedândan mühim Osmanlı
devlet adamları yetişti.
Ramazanoğulları Beyliğinin teşkilâtı hakkında kesin
delillere dayalı bir bilgi yoktur. Ancak Dulkadırlılarda olduğu gibi Oğuz
geleneklerine, yâni töre esâsına dayanmış oldukları görülmektedir. Kendilerine
âit olarak para bastırmamışlardır. Halil Beyden önceki Ramazan Beylerine âit
câmi, medrese ve hamam gibi eserlere rastlanmamıştır. Halil Bey ve bilhassa
Osmanlı sancakbeyi olan, hattâ daha sonra paşalık rütbesine yükseltilerek Halep
ve Şam beylerbeyliklerinde bulunan oğlu Pîrî Paşanın Adana’da câmi, medrese,
han ve hamam olmak üzere birçok hayır eserleri mevcuttur. Ramazanoğulları
zamânında Çukurova, hac yolunun geçtiği mühim bir bölge hâline gelmişti.
Osmanlı Devletinin yükselişiyle birlikte bu yolun önemi daha da artmıştır. Bu
durumun bölgenin iktisâdî hayâtına önemli ölçüde tesir ettiği anlaşılmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder