site içi arama

10 Nisan 2016 Pazar

"Sen bizim en degerli sanatçımızsın."

Yıl 1931... Düzgün, örgütlü bir sehir tiyatrosu halinde yeniden yasantıya kavusan
"Darülbedayi" o zamanlar sayısı 15'i geçmeyen kadrosuyla yeni bir Anadolu turnesine
çıkmıstır. lk ugragı yine Ankara'dır. En büyük seyircisi de yine Atatürk.
Atatürk, bir yıl önce tarihi sözleriyle seref verdigi bu sanatın gönülleri tok çocuklarını bir
aksam sofrasında konukluyor, onlarla uzun saatler oturup meslekleri, sanatları üzerinde
konusuyor. Bu konusma bir an öyle bir biçim alıyor ki, Atatürk kurula baskanlık eden Muhsin
Ertugrul'dan oynadıgı yapıtlardan birinin bir sahnesini, bir parçasını huzurunda tekrar
etmesini, oynamasını veya yüksek sesle okumasını rica ediyor. Muhsin sahne dısında
kalabalık bir topluluk içinde bile uzun boylu konusmaktan kaçınacak kadar sıkılgan bir
insandır. Meslegiyle ters gibi görünen, fakat kendisini yakından tanıyanlarca bilinen bu huyu
yüzünden Atatürk'ün buyrugunu yerine getiremiyor. Önce bunu bir sanatçı kaprisi sanan
Atatürk, gücenir gibi oluyor, hatta öfkeleniyor. Uzun ısrar ve tartısmalardan sonra Muhsin,
arkadaslarının, yardımıyla kendisini kandırmayı basarıyor. Fakat Atatürk isteginden
vazgeçmiyor:
-"Peki, diyor. Seninle bir bahse girelim: Sana bir piyes gönderecegim bunu oynayacaksın, ben
de gelip seyredecegim. Ama dikkat et rolünü iyi oynayamazsan seni bizzat ben elestirecegim,
kötü bir aktör olduguna inanacagım; iyi oynarsan o zaman da gerçek bir sanatçı olduguna
inanacagım."
Muhsin bu bahsi kabul ediyor ve Atatürk'ün buyrugunu bu biçimde memnunlukla yerine
getirecegini söylüyor.
Yıl 1932... Aradan uzunca bir zaman geçmis, ama Atatürk bu bahsi unutmamıstır... Bir gün
Muhsin, oynanmak üzere gönderdigi bir piyesi alıyor. Bu piyes Faruk Nafiz Çamlıbel'in
Akın'ıdır. Türkler'in Orta Asya'dan, Anadolu'ya, Batı'ya yayılıp genislemelerini anlatan bir
destan.
Muhsin ve arkadasları 1932 yılının ilk aylarında Akın'ı oynamak üze hazırlıga baslıyorlar.
Dekorlar, kostümler yapılıyor. Roller dagıtılıp ezberleniyor... Yapıtta Türk hakanı stemi
Han'ı bizzat Muhsin oynayacaktır. Öteki roller Galip, Emin Belig, Hüseyin Kemal, Talat,
Neyyire Neyyir, Saziye ve Zehra arasında böıünüyor. Provalar ilerlerken Atatürk birkaç defa
yapıtın hazır olup olmadıgını soruyor. Nihayet yapıt oynanacak duruma geldikten sonra
temsillere baslanabilecegi Atatürk'e bildiriliyor. Ve subat ayının ilk haftalarında Akın
oynanıyor.
Basta Muhsin olmak üzere yapıtta rol alan bütün sanatçıların ne büyük bir heyecan içinde
olduklarını kolayca düsünebilirsiniz. Atatürk, ilk defa olarak Tepebası Tiyatrosu'na gelecek ve
temsili seyredecektir.
Atatürk, her iste oldugu gibi sanat islerinde de ne kadar güç begendigini, ufak tefek basarılarla
kendisini memnun etmeye olanak bulunmadıgını çok iyi bilen; hele bir yıl kadar önce konuyu
hiç unutmayan Muhsin, en ufak bir falsoya yer vermemek gerektigini çok iyi bilmektedir.
Onun için maddi manevi elden gelen bütün çabayı harcayarak Akın'ı eksiksiz oynamaya
çalısıyor.
Ve 1932 yılının 19 Subat aksamı Atatürk, Akın'ı görmek üzere Tepebası Tiyatrosu'na
geliyor... O gece Türk Tiyatrosu için tarihsel ve unutulmaz bir gecedir.
Perde açılıyor. Sehir Tiyatrosu'nun dogusunda ve gelismesinde çok emegi geçen eski vali
Muhittin Üstündag, Atatürk'ün yanındadır; ama o, piyesi seyretmiyor, bütün dikkati ile
Atatürk'ün yüzünde her an bir memnunluk veya öfke çizgisinin belirmesini bekliyor. Temsil
ilerledikçe Atatürk'ün ilgisi artıyor, bakısları yumusuyor ve ilk perde kapanmak üzere iken,
Muhittin Üstündag, yanaklarından iki damla yasın süzüldügünü görüyor.
Bu arada birinci perde kapanmıstır. lk alkıslar, en degerli alkıslar Atatürk'ün locasından
yükseliyor. Temsilden sonra basta Muhsin olmak üzere yapıtta rol alan sanatçıları yanına
kabul eden Atatürk, hepsini tebrik ediyor, güzel sözlerle hepsinin gönüllerini hos ediyor ve
tesvik ediyor, sonra Muhsin 'e dönerek:
-"Bahsi kazandın," diyor. "Sen bizim en degerli sanatçımızsın."
Lütfi Ay
Kaynak: Lütfi Ay, Ulus Gazetesi, 10 Kasım 1947

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder