site içi arama

10 Nisan 2016 Pazar

Sir Derya (Ceyhun) Boylarından Anadolu'ya: Oğuzlar (Türkmenler)

Türklerin topluca Ġslâm dinine ve medeniyeti çevresine girmeye baĢladıkları X. yüzyılda Türklük dünyası siyasî bakımdan tamamen parçalanmıĢ, Türk toplulukları da birbirleriyle mücadele eder durumdaydı. Daha doğrusu, bu yüzyılda, Orta Asya‘nın tamamına ve Türk topluluklarının hepsine birden hükmeden bir Türk devleti bulunmuyordu. Türklük dünyasındaki sonu gelmez iç mücadeleler de, zaman zaman Türk topluluklarının bölünmelerine ve göç etmelerine yol açıyordu. Çünkü, mücadeleyi kaybeden taraf, genellikle kendisine yeni bir yurt aramak zorunda kalıyordu. BaĢka bir ifade ile onlar, istiklâllerini değil, yurtlarını fedâ ediyorlar ve üzerinde hür olarak yaĢayabilecekleri yeni bir yurt arayıĢına çıkıyorlardı. Yeni yurt arayıĢı için yapılan göçler, Orta Asya içinde herhangi bir bölgeye olabileceği gibi, Orta Asya dıĢında baĢka bir ülkeye de olabilmekteydi. X. yüzyılda Orta Asya‘da Türk göçlerinin hemen hemen tek bir istikâmeti vardı; o da batı idi. Esâsen, batıya, yani Karadeniz‘in kuzeyindeki bozkırlara, Orta Avrupa‘ya ve Balkanlar‘a olan Türk göçleri Hunlardan beri devam ediyordu. XI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren buna bir de Ġslâm ülkeleri üzerinden Bizans‘a ait Anadolu eklendi.

X. yüzyılda, Türk dünyasını temsil eden büyük Türk topluluklarından biri de Oğuz Türkleri idi. Bu yüzyılda Oğuzların Hazar denizi ile Seyhun (Ġnci/Sir Derya) nehrinin orta yatakları arasındaki sahada bağımsız bir devletleri vardı. O zaman Seyhun nehrinin kuzeyindeki sahaya ―Oğuz Bozkırı‖ denmekteydi. Yarı göçebe, yarı yerleĢik hayat yaĢayan Oğuzların, Seyhun havzasında Yenikent, Cend, Suğnak, Karnak, Sapran, Sütkent, Karaçuk (Farab) ve Barçınlığkent adları ile anılan birçok Ģehirleri bulunuyordu.

―Yabgu‖ unvanını taĢıyan Oğuz hükümdarı, Yeni-kent‘te oturuyordu. Burası Oğuzların kıĢlık merkezleri idi. Yabgu‘nun vekili ise, ―köl-erkin‖ unvanını taĢıyordu. Orduya da ―sü-baĢı‖ komuta ediyordu. Ayrıca, ―tarkan‖, ―yınal‖ ve ―bey‖ unvanına sahip kiĢiler de ayrı ayrı idareye katılıyorlardı

X. yüzyılda Oğuzlar, ―Boz-ok‖ ve ―Üç-ok‖ olmak üzere iki kola ayrılıyorlardı. Bu ikili teĢkilâtın temeli, Türk soy kütüğünün atası olan Oğuz Kağan‘a dayanıyordu. Boz-ok kolunu Oğuz Kağanın ―Gün, Ay, Yıldız‖, Üç-ok kolunu da ―Gök, Dağ, Deniz‖ adlarında oğullarının her birinden olan dörder oğuldan türemiĢ boylar temsil ediyordu. Bu duruma göre, Oğuzlar, ―sağ kol‖ olan Boz-oklarda on iki, ―sol kol‖ olan Üç-oklarda da on iki olmak üzere toplam yirmi dört boydan meydana geliyordu.1 Her boyun baĢında da ―bey‖ unvanını taĢıyan bir baĢkan bulunuyordu. Beyin görevi, boydaki iç dayanıĢmayı korumak, hak ve hukuku sağlamak, gerektiğinde boyunun çıkarlarını silâhla savunmaktı.2 Öte yandan, her boyun kendisine özgü bir damgası, her dört boyun da bir ―ongun‖u
(töz: ata kabul edilen kuĢ. Bu kuĢ hiç bir Ģekilde avlanmaz ve eti de yenmezdi) vardı. Ziyafetlerde (toy, Ģölen, hân-ı yağma) ve toplantılarda (kengeĢ veya térnek) her boyun ve beyinin yeri (orun) ve yiyeceği (ülüĢ) önceden belirli idi.

Diğer Türk toplulukları gibi Oğuzlar da, kuzey-batı komĢuları Hazarlar, kuzey komĢuları Peçenekler, kuzey-doğu komĢuları Kimekler/Kıpçaklar, doğu komĢuları Karluklar ve Çiğiller ile mücadele halindeydi. Bu mücadele hem Oğuzlar, hem de komĢuları için son derece yıpratıcı olmaktaydı. Öte yandan, Türk devletinin çöküĢlerine sebep olan iç mücadeleler, Oğuzlar Devleti‘nde de eksik olmuyordu. Nitekim, iç mücadeleyi dıĢ mücadele tamamlayacak, Oğuzlar Devleti komĢuları Kıpçakların sürekli saldırıları sonucunda, XI. yüzyılın baĢlarında çökerek, siyasî varlık olmaktan çıkacaktır.

Kaynak: Türkler Ansiklopedisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder