site içi arama

10 Nisan 2016 Pazar

Ağaç

Yeni Türk tasarımlarında ağaç, "axis mundi" ve yaşam kaynağı olmak üzere iki ayrı rol üstlenir. Dolayısıyla, bunun eski Türk toplumlarında da benzer olduğu ve kimi zaman pek açık seçik olmayan raporların bazen o şekilde, bazen de bu şekile yorumlanmış olduğunu varsaymak, bir tedbirsiz-lik olmasa gerek. Daha inandırıcı ve sağlam raporların var-lığı, bu düşüncenin yerinde olduğunu ortaya koymaktadır: Örneğin, Bronz ve Taş Çağına ait heykellere ilişkin ikonog-rafik araştırmalar bizleri oldukça aydınlatmaktadır. Bazen aynı ağaç'ta her iki sembolik anlam bir araya gelir; ancak bazen de bilmediğimiz bir anlam taşıyabilir. Sözlük yazan isterse Kâşgarlı Mahmud gibi bilgili biri olsun, bu durumda haklı yere kendimize, sözlük yazarının yaptığı açıklamaya ne tür bir anlam yüklememiz gerektiği sorusunu sorabiliriz. Nitekim ona göre Türkler, Tengri (gök tanrı) adını, göze ulu bir ağaç gibi büyük görünen her şeye takarlarmış. Ulu ağaç daha sonraları Orta Asya'da bir dizi ağaç şeklinde karşımıza çıkar: yalnız ağaç, kurumuş ağaç ve yaşlı ağaç. Bu konuya İbn-Rustah tarafından değinilmiştir. Başka iletilerin daha kolay yorumlanabildiğim söylemek de mümkün değildir. Çinliler, Kırgızlardaki ağaç ve aynı zamanda —»Su kültüne dikkat çekerler. Gardizi değişik hayvanlarla bağlantılı ola-rak ağaç'tan söz eder. T'u-küelerin kaynağı hakkındaki bir Çin raporunda şüphesiz kozmik bir eksen bulmak müm-kün: On eşinden çok sayıda oğlu bulunan birinci kralın ölümünün ardından, oğullar "ulu bir ağacın etrafında top-lanıp şu kararı alırlar: ağacın yambaşında yapılacak yüksek atlama yarışında en yükseğe sıçrayan kral olacaktır". Uy-gurların kurban adarken etrafında dolandıkları ağaç da bir eksendir. Oğuz Kağan Destam'nda yaşam ağacı teması koz-mik ağaç temasıyla karışmaktadır. Oğuz av sırasında bir gölün ortasında bir ağaç ve bu ağacın kovuğunda (qucaq) tan-rısal kaynaklı bir kız görür. Oğuz onunla evlenir ve kız kendisine üç oğul verir. Ağacın bu kovuğu (qucaq) Uygur söyleninde geçen "dal"a benzer: bir ağaç üzerinde oluşan budak dokuz ay dokuz gün sonra yarılmakta ve beş çocuk dünyaya gelmektedir. Bunların en küçüğünün adı —>Buku' dur. Her ne kadar buradaki amaç belliyse de, ağaca düşeı, ışığın devreye girmesi gök ile olan bağlantıyı çağrıştırmak-tadır: Türk ve daha sonraki Moğol söylenlerinde, aynı ışık çadırın ortasındaki duman deliğinden içeri süzülür ve bu da yine kozmik bir eksen ifade eder. "Budak"ın (qabuq) oyna-dığı rolün oldukça deforme olmuş bir yansımasını Raşid-ad-Din Fadlallah ve Abu-'l-Gazi Bahadur Han'ın Kapçakla-rın kökeni üzerine yazdıkları raporlarda görmekteyiz. Ha-mile bir kadın doğurmak üzere bir ağacın kovuğuna sığınır. Kadımn dünyaya getirdiği bebek, ağacın bir oğludur. Bitki-insan şeklindeki bu türeyiş ilişkisi, bitkinin evlatlarına bu-lunduğu çok sayıda tavsiye ve yaptığı konuşmayla sıkça vurgulanmaktadır.

Önemli Türk gruplarının ölülerini ağaç'lara asma geleneği, mutlaka yeniden doğuş ve aynı zamanda ölülerini göğe sunma ve onları göğe uzanan yola çıkarma umudundan kaynaklanmaktadır. Üstelik genel kanaatin aksine, eski dö-nemlerde bile kurban edilen atlar ağap'larm yüksek dalla-rına asılırdı. Ibn Fadlan bu konudan bahseder. Ölülerini toprağa verenler ise, ölüyü daha önce içi oyulmuş bir kütü-ğün içine yerleştirir ya da T'u-küelerin yaptığı gibi, ölünün ne zaman gömüleceğini belirleyebilmek için ağacın hangi durumda olduğu göz önünde bulundurulurdu: Eğer birisi ilkbahar veya yazın öldüyse, otların ve ağaç'ların yaprakla-rının sararması beklenirdi. Yok eğer kişi sonbahar veya kı-şın öldüyse, ağaç'lar yapraklanana ve bitkiler çiçek açana kadar beklenirdi. Diğer şeylerde de olduğu gibi ağaç'latvn birarada oluşu, başka bir deyişle koruluk ya da orman, on-ların numina (isim) olma karakterini vurgular. Sonraki dönemlerden çok sayıda kutsanmış orman olduğunu biliriz. En eski dönemde —»Ötüken elbette kutsal bir dağ idi, fakat aynı zamanda kutsal bir ormandı da, çünkü çoğu kez "Ötü-ken'deki kutsal orman" diye bahsi geçer.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder