Van Gölünün batı sâhilinde bulunan Ahlat’ta, 12. asrın başlarında kurulmuş olan bir Türk devleti.
1100 senesinde Sökmen el-Kutbî tarafından kuruldu. 1207 senesinde Ahlat şehrine Eyyûbîlerin dâvet edilmesiyle
son buldu. Ahlat’ta kurulan bu devlete Ahlatşâhlar ve Ermenşâhlar denildiği gibi, kurucusu olan
Sökmen’den dolayı Sökmenliler de denilmektedir.
Sökmen (Sökmen-I), Büyük Selçuklu Sultanı
Melikşâh’ın amcasının oğlu Kutbeddîn İsmâil’in kölesiydi. Bu yüzden Sökmen
el-Kutbî diye tanındı. Kendisini yetiştirip, Muhammed Tapar’ın kumandanlarından
oldu. Adâleti ve iyiliğiyle şöhret kazanan Sökmen, Mervânîlerin Ahlat Emîri halka kötü davranınca, bu şehre
çağrıldı ve ordusuyla o sıralarda Doğu Anadolu’nun en kalabalık ve müstahkem
bir şehri olanAhlat’a geldi. Savaşmadan şehri teslim aldı. O zamanlar
Âzerbaycan ve Arran (Karabağ) melîki olan MuhammedTapar, bu hizmetlerinden
dolayı Ahlat ve Van çevresine, Sökmen’i vâli tâyin
etti. Böylece 1100 (H.494) senesinde Ahlatşâhlar Devletinin temeli atılmış
oldu.
Gittikçe kuvvetlenen Sökmen,
Meyyâfârikîn (Silvan)i topraklarına kattı. 1109’da Haçlılara karşı Sultan
Muhammed Tapar’ın teşkil ettiği ittifaka katıldı. Musul Emîri Mevdûd ve Artuk
Emîri İlgâzi ile birlikte Haçlıların elinde bulunan Urfa’yı kuşattılar. Urfa
Kuşatması iki ay sürdü. Haçlılara yardım geldiğini gören Türk müttefik kuvveti
muhâsarayı kaldırarak, Harran’a doğru geri çekildi. İki ay süren muhâsarada
Türk askeri epey zâyiât vermiş ve yorulmuştu. Askerlerini daha fazla zâyi etmek
istemeyen müttefikler, çekilmeyi daha uygun buldular.
Sultan Muhammed Tapar, 1111 senesinde
Musul Emîri Mevdûd komutasında bir orduyu Haçlılara karşı görevlendirdi. Hasta
olmasına rağmen Sökmen de askerleriyle birlikte bu orduda yer aldı. Fakat 1112
senesinde ordu Haçlılarla çarpışırken, vefât etti. Sökmen’in cenâzesi askerleri
tarafından Ahlat’a götürülerek defnedildi. Onun zamânında Sökmenli Beyliği,
başşehir Ahlat olmak üzere Malazgirt, Erciş,
Adilcevaz, Eleşkirt, Van, Tatvan, Erzen, Bitlis, Muş, Hani, Meyyâfârikîn ve
Bargiri şehirlerini elinde bulunduruyordu. Sökmen’den sonra; beyliğin başına
oğlu İbrâhim, onun vefâtından sonra diğer oğlu Ahmed, Ahmed’den sonra İkinci Sökmen başa geçti (1128).
Sökmenli Beyliği, çocukluk dönemi
hâriç, İkinci Sökmen Bey zamânında en iyi devresini yaşadı (Bkz. Sökmen Bey-II)
Bu sırada Selâhaddîn-i Eyyûbî, 1174
(H.570) senesinde bağımsızlığını îlân ederek Eyyûbî Devletini kurdu. Ülkesini
genişleten Selâhaddîn Eyyûbî, Doğu Anadolu’yu da topraklarına katmak istiyordu.
10 Temmuz 1185 (H.581)te vefât eden İkinci Sökmen’den sonra tahta geçecek bir kimsenin olmayışı, Selâhaddîn
Eyyûbî’ye arzusunu gerçekleştirme fırsatı verdi. Amcasının oğlunu bir ordu ile Ahlat üzerine gönderdi. Fakat Sökmenlilerin
dirâyet ve kuvvet sâhibi beyi Seyfeddîn Begtimur, duruma hâkim olarak tahtı ele
geçirdi. Yedi senelik bir iktidârdan sonra, 1193 yılında dâmâdı Aksungur tarafından tahttan indirildi.
Aksungur, kayınpederinin yerini aldı ve kayınbirâderini hapsetti. 1197
senesinde ölen Aksungur’un yerine, Sökmen’in kölesi Atabek Kutluğ geçti. Yedi günlük bir saltanattan
sonra halk tarafından tahttan indirildi. Yerine Begtimur’un oğlu Muhammed geçtiyse de karışıklıklar bir türlü
durmadı. Gürcülerin saldırısı, Erzurum melîkinin yardımıyla atlatılabildi.
Beyler arasında kavga devâm etti. Halkın dâvet etmesi üzerine, Necmeddîn Eyyûbî
1207 senesinde Ahlat’a geldi ve şehri teslim alarak Sökmenliler Devletine son
verdi.
Kültür ve medeniyet: Her Türk-İslâm devleti gibi,
ülkelerin tâmiri ve insanların maddî ve mânevî refâha ulaşmasını gâye edinen Sökmenliler
de belde halkını huzûra kavuşturmak için ellerinden gelen gayreti gösterdiler.
Hükümdâr âilesi ve çevresindeki devlet büyükleri, şanlarına yaraşır eserlerle
beldelerini süslediler. Ahlat, Bitlis, Muş gibi hâkimiyet sâhalarına giren şehirlerde
câmiler, hastahâneler, hamamlar, köprü ve medreseler yaptırarak halkın sosyal
ihtiyâçlarını gidermeye çalıştılar. Şehirlerin kale ve surlarını tâmirle de
savunma tedbirleri aldılar. Emirlerinde bulunan insanların eğitimine çok
ehemmiyet verdiler. Onların dinlerini en iyi şekilde öğrenmelerini temin için,
üstün vasıflara hâiz din adamı yetiştiren medreseler açtılar. Ebû İshâk
Kâzerûnî hazretlerinin yolunda olup, cihâd ile meşgûl olan devriş gâziler için
dergâhlar açıp hürmet gösterdiler.
Toprakların en iyi şekilde
değerlendirilmesi için zirâî çalışmalara ehemmiyet verdiler. Elde edilen ürün
ve temin edilen huzûrla, insanlar refah içinde yaşadılar. Sağlanan refah
sâyesinde kültür faâliyetleri hızlandı.
Ahlat’ta yetişen âlimler ve sanatkârlar, çevre memleketlere
yayıldılar. İlmiyle âmil âlimlerin ve mücâhid gâzilerin yurdu olarak tanınan Ahlat, Kubbet-ül-İslâm adıyla anılmaya başlandı. Ahlat’tan, Safiyüddîn Ebü’l-Berekât, Şeyh
Mü’min ed-Darîr, Yahyâ bin Ahmed Hudâ-dâd, Muhammed bin Melik-dâd gibi âlimler
yetişti. Konya Alâeddîn Câmiinin mîmârı Hacı el-Ahlâtî, Tercan’da Mama Hâtun
türbe ve kervansarayının mîmârı Mufaddal el-Ahlâtî ve Divriği Dârüşşifâsının
mîmârı Hurremşâh el-Ahlâtî gibi sanatkârlar, Ahlat’ta meydana gelen kültür ve medeniyet
muhitinde yetiştiler. Yine Ahlatlı kimyâger İbrâhim bin Abdullah da boyacılıkta, bilhassa
lâciverd îmâlinde mâhir, tıp ve başka ilimlerde meşhurdu.
Çok çalışkan olan Ahlatlılar, Van-Tatvan-Vastan limanları ile
Ahlat-Erciş arasında büyük gemiler çalıştırdılar. Ticâret yaptılar. Van Gölünde
acemiliklerini çıkaran Ahlatlı gemiciler, Karadeniz’de de ticârî faâliyetlere giriştiler.
Tebriz’den gelen ticâret yolu üzerinde bulunan Ahlat, iki milyon altın vergi tahsil edebilecek bir şehir hâline
geldi. Ticâret yolları üzerinde, hanlar ve kervansaraylar yaptıran Ahlatşâhlar,
tüccârlara kolaylıklar sağladılar. Buranın sanatkârları demircilik ve
çilingirlikle meşgûl oldular. Ayrıca Ahlat civârındaki kuyulardan çıkarılan
kırmızı ve sarı renkli arsenik, komşu memleketlere ihrâç edildi. Van Gölünde
tutulan balıklar komşu ülkelere satıldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder