site içi arama

16 Nisan 2016 Cumartesi

Türk Mitolojisi: Dünyaya bakış.

Çok muhtemeldir ki, eski Türkler kendilerine özgü ve dünyaya ilişkin bir bakış geliştirmekle kalmamışlar, bu ayrıca dünyaya bakış altında anladığımızla her zaman örtüşmemektedir. Uzak Doğu'nun etkisi altinda bulunuyor-ken eski Türklerin tasarımları daha farklıydı. Batıya göç-tükten sonra bu tasarımları değişmiştir, ancak ne ölçüde değiştiğini kesin bilmiyoruz. Orhon ve Ongin Yazıtlarının bizlere aktardığına göre, evren iki ana bölgeyi, yani yuka-rıda —»Gök ve aşağıda —»Yeri kapsamaktadır. Yerin altında, üçüncü bir kozmik bölgenin bulunduğu yolunda bir tasa-rımın varlığına ilişkin bir varsayım konusunda kesin bir da-yanak mevcut değildir. Bu tasarım ancak sonraları çok önem-li bir rol üstlenecektir, ne var ki çok sonra oluşmuş olmalıdır.
Gökyüzü yeryüzünü kaplamakta ve onu korumaktadır. Yeryüzü muhtemelen göğü taşımakta, fakat bunun nasıl olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Şüphesiz bu ikisi bir eksen ile birbiriyle bağlantılıdır. Bu eksen bir dayak da olabilir. Evrenin iki basamağı arasında bir bağ kurmak, ancak ko-nuya hakim olanlar, yani hükümdarlar, göksel güçler ve cinler için mümkündür. Görünen o ki, kozmik düzen gök ile yer arasındaki dengeye bağlı. Felaketler şu tümceyle izah edilmektedir: "Gök ile yer arasında bir kargaşa yaşandığın-dan ..." Kimi belirtiler, örneğin üst üste gelmiş kesitlerden oluşan bir eksen gibi görünen bazı çizimler, o dönemde bir-birini takip eden basamaklardan ibaret bir gökyüzü tasarı-mının oluştuğuna işaret etmektedir. Ne var ki, bu tasarım henüz açık seçik bir şekilde ifade bulmaz. Çinlilerin dört köşeli yeryüzü ve bu dört köşenin üstünde yer alan daire biçimindeki gökyüzü düşüncesine, görünüşe göre Orhun' daki Türklerde ve Yenisey'deki Kırgızlarda da rastlanmak-taydı. T'u-küeler ve Uygurlar (aslen Veda dilinden geçmiş, fakat şüphesiz Çin'den ödünçleme yoluyla girmiş olan) kaplumbağayı mezar taşlarında kaide olarak kullanmakta-lar. Bu hayvan, biçimiyle göğü ve yeri temsil etmekte ve herkes doğrudan göğün altında, yeryüzünün ortasında ya-şadığı gerçeğinin bilincinde. Çoğu kez, yeryüzünün dört köşesinden ihmal edilmiş bölgeler olarak söz etmekteler. Bu bölgelerin, gökyüzü tarafmdan korunmayan bölgeler oldu-ğunu anlayabiliriz. Bu tasarım çok yaygın olsa gerek. "Kö-şe" anlamına gelen bulııng sözcüğü ye- 1 Uygurca'da "yan" anlamına gelen yingak sözcüğü kull »aktadır, ancak bu tam karşılığı olmasa gerek. Fakat tienice-Kıpçakca bir sözcük olan bucak uygun bir karşılıktır (Osmanlıların dilin-de bucak). Tonyukuk Yazıtında, okyanusa uzanan bir —• Ne-hirden söz edilmektedir. Bu, Huang-ho deltası olabileceği gibi, erken ve klasik coğrafyada geçen ve tüm dünyayı ku-şatan nehir-deniz (—»Nehir) tasarımına da karşılık gelebilir.
T'u-küelere göre, dünya doğan —»Güneşe göre düzenlen-miştir. Doğu her zaman "ön" olarak adlandırılmaktadır. Ar-ka ise batıdır, yani batan güneş. Sağda, güneyde Çin ve solda, kuzeyde ise orman bulunmaktadır. Çin metinlerine gö-re, hükümdar oturduğunda sürekli doğuya yönelir, çadırın girişi ise doğan güneş yönündedir.
Bir Türk tarafından çizilmiş en eski dünya haritası Kâşgarlı Mahmud'un haritasıdır. Bu harita, yeryüzünü bir dairenin içinde göstermektedir. Dolayısıyla önemli bir değişikliği sap-tamaktayız ve bu şüphesiz müslüman etkisine, yani klasik Batlamyus tasarımına dayanmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder