Devletin temeli olan ordu, Hassa ordusu
ve Timarlı sipâhilerden meydana geliyordu. Sarayda husûsî olarak yetiştirilip,
doğrudan sultâna bağlı olan Gulamân-ı saray askerleri çeşitli milletlerden seçilirdi. Bunlar senede
dört defâ maaş alırlardı. Hassa ordusu; melik, vâli, vezir ve diğer yüksek rütbeli devlet
memurlarının emri altında, her an harekete hazır askerler olup maaşlıydılar.
Sipâhiler, süvârî kuvvetleriydi. Sipâhi ordusu mensuplarından her
biri, devletin çeşitli bölgelerinde kendilerine tahsis edilen toprakların
(iktâ=dirlik) gelirlerinden geçimlerini sağlıyordu. Selçuklular, askerî iktâlar
sâyesinde, maaş ödemeden bir orduyu beslemiş, mühim bir Türkmen nüfûsunu
toprağa ve devlete bağlayarak iskân etmişti. Bu sâyede istihsâlin artmasını,
halk ile hükûmet arasında yeni askerî ve idârî bir kadronun kurulmasını temin
etmişti. Bin süvâriden fazla asker besleyen iktâ sâhipleri vardı. Büyük
Selçuklularda ordu mevcûdu 400.000’e kadar çıktı. Bunun 46.000’i merkezde, geri
kalanı devletin diğer bölgelerine dağılmıştı. İktâ sistemiyle, memleket
menfaatlerini âhenkleştirip, kudretli bir askerî ve idârî teşkilâta sâhip
oldular. Aynı sistem, Osmanlılara da tesir etti. Halk arasından Haşer denilen ücretli
askerler de alınırdı. Ayrıca gönüllü Gâziyân
ve çeşitli askerî sınıflar da vardı.
Selçuklu ordusunun gezici hastahâneleri
ve Çerge denilen
hamamları vardı. Orduda hafif silâh olarak yay, ok, kılıç, kalkan, mızrak,
harbe, sökü, bozdoğan da denilen topuz, gürz, balta, nacak, çekre, zemberek,
pala, cevşen ve çokal kullanılırdı. Muhâsara silâhlarından da külünk, miskap da
denilen nakkap, mancınık kullanılırdı. Ordunun silâhları ülke içinde en iyi
malzeme kullanılarak, sanatında pek mâhir ustalar tarafından îmâl edilirdi.
Büyük Selçuklularda deniz kuvvetleri olmamasına rağmen, bağlı devletler de
vardı. Ordunun ihtiyâcının karşılanması ve meselelerinin hâlline Dîvânü’l-ceyş bakardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder