site içi arama

11 Nisan 2016 Pazartesi

Ateş.

Türklerdeki ateş kültüne ilişkin, elimizde çok sayıda par-çalar halinde belge mevcut. Theophylaktos Simokatta tara-fından aktarılan en eski belgelerden biri, 6. yüzyılda batı-daki T'u-küeler hakkmdadır. Theophylaktos, T'u-küelerin dinlerine ayırdığı o kısa bölümde şöyle yazar: "Türkler ateşe fevkalade büyük saygı gösterirler [...], fakat sadece gök ve yerin yaratıcısına dua ederler ve onu tanrı diye adlandırır-lar." Orhon ve Yenisey Yazıtlarında ateşi işaret eden hiçbir şeyin bulunmayışı, yukarıda amlan rapordaki açık seçik du-rum ile bir tezat oluşturmaktadır. Fazla düşünmeden, bun-dan doğudaki T'u-küelerin ateş kültünü bilmediği ve batı-daki T'u-küelerin ise onu eski İranlılardan devraldıkları so-nucunu çıkardılar. Ateş kültünün eski İranlılardan devra-lmdığı kesinlik kazandığı takdirde, T'u-küelerin bu kültü tüm Türk dünyasına çok hızlı bir şekilde yaydığı da aynı şekilde gerçeklik kazanır. Çinliler, sınır komşuları olan Türk-lerin "ateş tanrısı" olan ot tengriyi bildiklerini ve ona her sa-bah dua ettiklerim söylerler. 10. yüzyılda Hudud al-'alam'da, Kırgızların ateşe taptıkları belirtilmektedir. Marvazi ise bu amaçla, Kafkas halkları için, Kimekler ve komşuları için şüphesiz abartılı bir ifade olan "dua etmek" sözcüğünü kul-lanmıştır. 12. yüzyılda İdrisi Türk halklarının bir listesini çıkarır, bunların "neredeyse hepsi ateşe dua etmektedir". Daha sonra Preslav Bulgarları olan Adh-Kaslar, Oğuzlar ve başkaları bulunur. Dolayısıyla eski Türk kaynaklarında bu konuda bir bilgiye rastlanmayışı tesadüfi olsa gerek.

Ateşe yakışünlan kültü bilmiyoruz, ancak onun arındırıcı kabul edildiğinden eminiz. Menander'e göre, "Türk büyü-cüleri Roma elçisini alevlerin arasından yürüterek onu arın-dırıyorlardı". Daha başka birçok yabancı ve yeni tanıştıkları nesneler zaman içinde böyle bir seremoniden geçmiştir: Bu, Orta Asya'daki eski halklar arasında yaygın olan ve hiç de-ğişmeyen geleneklerden biri olsa gerek. Birçok gözlemci bundan, aynı arınma kaygısıyla bazen ölülerin de yakıldığı sonucunu çıkarmışür: Bu duruma, Hudud al-'alam'm yazarı şu sözleriyle işaret etmektedir: "Onlar ateşe tapmakta ve ölüleri yakmaktalar." Başka yazarlar daha ayrıntılı bilgi vermektedirler. Makdisi, "Onlar, ateş in ölüyü bütün kirle-rinden arındırdığına inanıyorlar" ve Marvazi "Onlar, ateşin ölülerini arındırdığı ve temizlediği gerekçesiyle ölülerini yakıyorlar" diyerek, bu durumu teyit ederler. Gökten (yıldırım biçiminde) gelen ve (duman biçiminde) geri dönen ateş-ten, göğe giden yolu ölüye hazırlamak için faydalanılıyor olması mümkündür. Peçenekler yabancıları zorla ele geçire-rek, onları kendi ölüleri ve köleleri olan Bulgarlarla birlikte yakmaya çalışmışlardır. Ölüye ait yeryüzündeki bütün anı-ların silinebilmesi için, ölünün tüm kemiklerinin yakılması gerektiği bugün bilinmektedir. Demirle uğraşan demircinin dinsel işlevi ile ateşin dinsel işlevi büyük ölçüde birbirine bağlıdır. Evdeki ocak ateşine ilişkin kült, ailenin "ateş pren-si" anlamında ot-tegin [Moğolca otcigin] diye adlandırılan en küçük oğlu tarafından yürütülmeliydi. O, babadan kalacak malların doğal varisiydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder