site içi arama

4 Nisan 2016 Pazartesi

AVRUPA ANTAKYA'DA BÖLÜNDÜ İmparator Alexius ve Antiokya (Antakya) Kuşatması 1097, Bizans İmparatorluğu

Avrupa'da hem politik, hem de dinsel olarak bir güç bölünmesi yaşanıyordu.
Dokuz yüz yıllık tarihinde Roma İmparatorluğu'nun doğusu ve batısı arasındaki
fark çok belirgindi ve ayrılması doğaldı. O zamanlar Batı'da Bizans
İmparatorluğu pek önemli görülmüyordu. Asillerin ve baştakilerin günlük
yaşamları ise merak ediliyordu.
İznik Konsülünün aldığı kararlar bile Hıristiyanların çıkarlarından daha az
önemliydi. Hükümetler bölünmüş olsa bile Büyük Roma İmparatorluğu'ndaki
yerlerini hatırlıyorlardı. Bu öyle güçlü bir imajdı ki, bin yıl sonra bile Avusturya
monarşisi kıskançlığını sürdürecekti. Yunanca konuşan ve kendilerine Rhomaio,
imparatorluklarına Romania diyen vatandaşlar da vardı. Avrupa'yı bölen din
değildi, Konstantinopol'de tahta çıkan imparator Alexius'du.
İslam orduları Suriye'yi ve Balkanların çoğunu fethettiğinde Bizans'ın vergi
geliri de hayli düştü. Sonuç olarak imparator gelirlerini artırmanın yollarını
aradı. Birçok çabasından biri de Roma'daki Papa'yı yardıma çağırmak oldu.
Uydurulan bahane de kutsal toprakları özgürleştirmekti.
Papa'nın ise bir sorunu vardı. Pek çok işsiz asker etrafta başı boş dolanıyordu.
Alexius'dan yardım isteyen bir mektup alınca, Tanrı'nın iki soruna birden bir
çözüm gönderdiğine inandı. Papa Urban kutsal toprakları kurtarmak için
yapılacak bir haçlı seferi için çağrıda bulunmaya başladı. İşsiz ve sabırsız
askerler, topraktan yeterince kazanamayan çiftçiler ve onur kazanmak isteyen
soylular ya da evlerinde sıkılanlar söz verilen cennet mekanlarını kazanmak için
orduya katıldı.
Alexius birkaç bin adam beklerken binlerce şövalye ve askerin çağrısına yanıt
verip Konstantinopol'e gelmekte olduğunu öğrendi. Bu kadar çok insanı kendi
şehrinde barındıramazdı Alexius. Ayrıca gelenlerin, ülkesinden arta kalanı
elinden alma ihtimali de yüksekti. Gelenlerin çoğunun burnu büyük, şiddet
düşkünü ve aynı zamanda cahil olması da durumu zorlaştırıyordu. Zaten bir
yüzyıl sonra bu korkulan da gerçekleşecekti. Konstantinopol Osmanlı Türklerine
geçtiğinde nüfus yüzde altmış azalmış olacaktı.
Bizans İmparatoru bir çözüm buldu. Haçlı ordusu ulaştığında askerler ona
bağlılık yemini etmeden kimseyi içeri almayacağını açıkladı. Bu aynı zamanda
fethettikleri toprakların da ona ait olması anlamına geliyordu. Bu, iyi güzeldi de,
bağlılık ilan edilen lordun da sorumlulukları vardır. En önemlisi de yardım ve
koruma sağlamalıydı. Batı krallıklarında bu çoğu zaman yakalanan bir şövalye
için gerekli fidyeyi ödeyip onu kurtarmak anlamına gelirdi. Bu, bütün
şövalyelerin hatta düşmanların bile birbirini tanıdığı küçük Batı krallıklarında
uygulanan bir yöntemdi. Ama Alexius, güçten düşmüş olsa da büyük bir
imparatorluğun başındaydı. Büyük bir ihtimalle o zamanlarda Konstantinopol'de
Paris'tekinden çok insan yaşıyordu.
Alexius yeni "kullarım" apar topar savaşa gönderdi ve birkaç ay içinde bu ordu
bir Selçuklu Türk birliğini yendi, Antiokia'yı'u (Antakya) kuşattı. Kuşatma uzun
sürdü, bu da Selçuklulara yeni bir ordu kurmak için zaman kazandırdı. Haçlılar
Alexius'un zamanında gönderdiği erzak sayesinde kuşatmayı başarıyla
sonuçlandırdı. Ama birkaç ay sonra bu kez Selçuklu ordusu Antioch'u kuşattı.
Ancak Selçuklular surları aşamadı ama bir süre sonra yeni bir ordu daha
oluşturdular.
Batı'da beklendiği gibi Haçlılar bağlılık yemini ettikleri lordun gelip kendilerini
kurtarmasını beklediler. Alexius'un ise sadece bir ordusu vardı. Hem
Konstantinopol'ü korumak, hem de işgale karşı savaşmak gibi iki işlevi vardı
ordunun. Alexius'un kullarına yardım etmesi gereken bir tanrı gibi mi, yoksa
ülkesini koruması gereken bir imparator gibi mi davranacağına karar vermesi
gerekiyordu. Antioch'a ilerlerse hızlı ve kayıpsız bir zafer kazanması gerekirdi,
çünkü ordusu zarar görürse Konstantinopol'ü savunacak kimse kalmayacaktı.
Oraya kadar gidip de başaramazsa geri dönüşü, telafisi yoktu. Türkler koruma
sözü verdiği milyonlarca insana ulaşacaktı.
Karar Romalı stratejisine uyuyordu. Ordusu bir garanti olarak duracaktı ve
haçlıları kendi imkanlarıyla bırakacaktı. Onların sadece lordu olmuştu ve
imparatorluğu daha önce gelirdi. Haçlılar bunu bir ihanet olarak gördü ve çok
sinirlendi. Ama öfke önemsiz bir tepkiydi. Bir ay sonra büyük bir sürpriz
yaparak, haçlı ordusu Antioch'dan kaçmayı başardı. Bu kaçışın ardından moral
bulan askerler başka şehirleri ele geçirdiler. Alexius'a verdikleri bağlılık
sözünden Alexius'un ihaneti dolayısıyla kurtulmuşlardı. Artık kendi krallarının
emirlerine uymaya karar verdiler. Bu haçlılar artık kahraman olmuştu. Batı
Avrupa'ya döndüler ve Alexius'un onursuzluğundan ve iki yüzlülüğünden
bahsettiler.
Alexius'un korumayı seçtiği şehir sakinlerinden biri olsaydınız doğru kararı
verdiğini düşünürdünüz. Haçlılar zaten güçsüzleştiği ve onlardan umut kesildiği
için askeri açıdan da doğru karar buydu. Ancak Batı dünyasının soylularını
yardıma ihtiyaçları olduğunda yalnız bırakmakla iki Avrupa'yı birbirinden ayırdı
ve bu ayrım hala devam ediyor. Zaten çabaları da başkenti kurtarmak için
yeterli olmadı. Alexius'un aldığı bu karar yüzünden Bizans'ın düşmanları olduğu
fikriyle büyüyen bir sonraki nesil, Konstantinopol'ü Hıristiyan dünyasının bir

parçası olarak görmedi. Şehir 1453'te de Türklerin eline geçti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder