Avrupa'da hem
politik, hem de dinsel olarak bir güç bölünmesi yaşanıyordu.
Dokuz yüz yıllık
tarihinde Roma İmparatorluğu'nun doğusu ve batısı arasındaki
fark çok
belirgindi ve ayrılması doğaldı. O zamanlar Batı'da Bizans
İmparatorluğu
pek önemli görülmüyordu. Asillerin ve baştakilerin günlük
yaşamları ise
merak ediliyordu.
İznik Konsülünün
aldığı kararlar bile Hıristiyanların çıkarlarından daha az
önemliydi. Hükümetler
bölünmüş olsa bile Büyük Roma İmparatorluğu'ndaki
yerlerini hatırlıyorlardı.
Bu öyle güçlü bir imajdı ki, bin yıl sonra bile Avusturya
monarşisi kıskançlığını
sürdürecekti. Yunanca konuşan ve kendilerine Rhomaio,
imparatorluklarına
Romania diyen vatandaşlar da vardı. Avrupa'yı bölen din
değildi,
Konstantinopol'de tahta çıkan imparator Alexius'du.
İslam orduları
Suriye'yi ve Balkanların çoğunu fethettiğinde Bizans'ın vergi
geliri de hayli
düştü. Sonuç olarak imparator gelirlerini artırmanın yollarını
aradı. Birçok
çabasından biri de Roma'daki Papa'yı yardıma çağırmak oldu.
Uydurulan bahane de kutsal toprakları
özgürleştirmekti.
Papa'nın ise bir
sorunu vardı. Pek çok işsiz asker etrafta başı boş dolanıyordu.
Alexius'dan yardım
isteyen bir mektup alınca, Tanrı'nın iki soruna birden bir
çözüm gönderdiğine
inandı. Papa Urban kutsal toprakları kurtarmak için
yapılacak bir
haçlı seferi için çağrıda bulunmaya başladı. İşsiz ve sabırsız
askerler,
topraktan yeterince kazanamayan çiftçiler ve onur kazanmak isteyen
soylular ya da
evlerinde sıkılanlar söz verilen cennet mekanlarını kazanmak için
orduya katıldı.
Alexius birkaç
bin adam beklerken binlerce şövalye ve askerin çağrısına yanıt
verip
Konstantinopol'e gelmekte olduğunu öğrendi. Bu kadar çok insanı kendi
şehrinde barındıramazdı
Alexius. Ayrıca gelenlerin, ülkesinden arta kalanı
elinden alma
ihtimali de yüksekti. Gelenlerin çoğunun burnu büyük, şiddet
düşkünü ve aynı
zamanda cahil olması da durumu zorlaştırıyordu. Zaten bir
yüzyıl sonra bu
korkulan da gerçekleşecekti. Konstantinopol Osmanlı Türklerine
geçtiğinde nüfus yüzde altmış azalmış
olacaktı.
Bizans İmparatoru
bir çözüm buldu. Haçlı ordusu ulaştığında askerler ona
bağlılık yemini
etmeden kimseyi içeri almayacağını açıkladı. Bu aynı zamanda
fethettikleri toprakların
da ona ait olması anlamına geliyordu. Bu, iyi güzeldi de,
bağlılık ilan
edilen lordun da sorumlulukları vardır. En önemlisi de yardım ve
koruma sağlamalıydı.
Batı krallıklarında bu çoğu zaman yakalanan bir şövalye
için gerekli
fidyeyi ödeyip onu kurtarmak anlamına gelirdi. Bu, bütün
şövalyelerin
hatta düşmanların bile birbirini tanıdığı küçük Batı krallıklarında
uygulanan bir
yöntemdi. Ama Alexius, güçten düşmüş olsa da büyük bir
imparatorluğun
başındaydı. Büyük bir ihtimalle o zamanlarda Konstantinopol'de
Paris'tekinden çok insan yaşıyordu.
Alexius yeni
"kullarım" apar topar savaşa gönderdi ve birkaç ay içinde bu ordu
bir Selçuklu
Türk birliğini yendi, Antiokia'yı'u (Antakya) kuşattı. Kuşatma uzun
sürdü, bu da Selçuklulara
yeni bir ordu kurmak için zaman kazandırdı. Haçlılar
Alexius'un zamanında
gönderdiği erzak sayesinde kuşatmayı başarıyla
sonuçlandırdı.
Ama birkaç ay sonra bu kez Selçuklu ordusu Antioch'u kuşattı.
Ancak
Selçuklular surları aşamadı ama bir süre sonra yeni bir ordu daha
oluşturdular.
Batı'da beklendiği
gibi Haçlılar bağlılık yemini ettikleri lordun gelip kendilerini
kurtarmasını
beklediler. Alexius'un ise sadece bir ordusu vardı. Hem
Konstantinopol'ü
korumak, hem de işgale karşı savaşmak gibi iki işlevi vardı
ordunun.
Alexius'un kullarına yardım etmesi gereken bir tanrı gibi mi, yoksa
ülkesini koruması
gereken bir imparator gibi mi davranacağına karar vermesi
gerekiyordu.
Antioch'a ilerlerse hızlı ve kayıpsız bir zafer kazanması gerekirdi,
çünkü ordusu
zarar görürse Konstantinopol'ü savunacak kimse kalmayacaktı.
Oraya kadar
gidip de başaramazsa geri dönüşü, telafisi yoktu. Türkler koruma
sözü verdiği milyonlarca insana ulaşacaktı.
Karar Romalı
stratejisine uyuyordu. Ordusu bir garanti olarak duracaktı ve
haçlıları kendi
imkanlarıyla bırakacaktı. Onların sadece lordu olmuştu ve
imparatorluğu
daha önce gelirdi. Haçlılar bunu bir ihanet olarak gördü ve çok
sinirlendi. Ama
öfke önemsiz bir tepkiydi. Bir ay sonra büyük bir sürpriz
yaparak, haçlı
ordusu Antioch'dan kaçmayı başardı. Bu kaçışın ardından moral
bulan askerler
başka şehirleri ele geçirdiler. Alexius'a verdikleri bağlılık
sözünden
Alexius'un ihaneti dolayısıyla kurtulmuşlardı. Artık kendi krallarının
emirlerine
uymaya karar verdiler. Bu haçlılar artık kahraman olmuştu. Batı
Avrupa'ya
döndüler ve Alexius'un onursuzluğundan ve iki yüzlülüğünden
bahsettiler.
Alexius'un
korumayı seçtiği şehir sakinlerinden biri olsaydınız doğru kararı
verdiğini düşünürdünüz.
Haçlılar zaten güçsüzleştiği ve onlardan umut kesildiği
için askeri açıdan
da doğru karar buydu. Ancak Batı dünyasının soylularını
yardıma
ihtiyaçları olduğunda yalnız bırakmakla iki Avrupa'yı birbirinden ayırdı
ve bu ayrım hala
devam ediyor. Zaten çabaları da başkenti kurtarmak için
yeterli olmadı.
Alexius'un aldığı bu karar yüzünden Bizans'ın düşmanları olduğu
fikriyle büyüyen
bir sonraki nesil, Konstantinopol'ü Hıristiyan dünyasının bir
parçası olarak görmedi. Şehir 1453'te
de Türklerin eline geçti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder