Kıpçaklar X. yüzyılda İrtiş nehri boylarında bulunan ve
aynı soydan gelen Kimek- lerin İşim-Tobol vadilerinde oturan bir koludur. Kıpçakların
yaşadıkları bölgeye göre daha güneyde kalan ve diğer bir kollarını teşkil eden
Kumanların da kendilerine katılmalarıyla kuvvetlenen Kıpçaklar, yer darlığı
yüzünden Volga üzerinden Güney Rusya’ya kadar ilerlemişlerdir.
1055 yılında Rus-Kuman mücadeleleri
başladığında Kumanlarm başına Boluş vardı. O önce Pereyaslavl knezi ile
anlaştıysa da 1061’de Ruslarla yapılan savaşta Kumanlar galip geldiler. Alta
Irmağı savaşında bir kez daha mağlup ettiler (1068). Akınlarına devam eden
Kumanlar, 1080’lerde Balkaş Gölü-Talas havalisinden Tuna ağzına kadar
yayılmışlardı. Kafkaslarda da Kuban bölgesine, kuzeyde Oka Nehri boyuna yani
Idil Bulgarları hududuna kadar genişlediler. Onların yaşadıkları bölge Islâm
kaynaklarında Deşt-i Kıpçak, Batı da ise Comania diye tanınmaktadır.
Bu devirde Kuman-Kıpçak ülkesi 5
kısım hâlinde idi; Orta Asya, Yayık-Volga, Don-Donets, Aşağı Dnyeper ve Tuna.
Kumanlar, buralarda ayrı gruplar hâlinde, kendi başbuğları idaresinde
yaşıyorlardı. 1091’de Lebunium Savaşı’nda Bizans kuvvetlerine yardımcı olarak
katılan Kumanlar, Tuna bölgesinde yaşayanlardı. Rus knezlerinin kendi
aralarındaki taht mücadeleleri esnasında kendilerine yakın knez adayını
desteklemek maksadıyla da onların topraklarına girdikleri oluyordu. 1096’da
Kiev’e gönderilen iki elçi grubunun öldürülmelerini savaş sebebi sayılarak Kiev
ve civarını yağmaladılar. Fakat knezlerin birleşik hareket etmeleri karşısında
mağlubiyete uğrayan, 1103’teki birleşik knez kuvvetleri karşısında tutunamayan
Kumanlar, 1105-1111 tarihleri arasında Rus kuvvetleri üzerine dört defa akın
yapmaktan da geri durmadılar. Tuna Kumanlarından bir grup Macaristan’a giderek
orada ücretli askerlik yaptılar. XII. yüzyılın ortalarında Dnyeper Kumanlarının
Pereyaslavl knezliği- ne karşı 1177 ve 1179’da akınlar yaparak küçük
galibiyetler elde etmelerine rağmen 1184’te birleşik Rus ordusuna mağlup
olmaktan da kurtulamadılar
Bu savaş esnasında yedi bin esir arasında dört yüz on yedi
bey ve beyzâdenin bulunduğu da söylenmektedir. Bu hadiseden bir yıl sonra
Novgorod knezi Igor kumandasındaki Rus ordusunu Don nehri boyunda Kayalı Irmağı
kıyısında kuşatarak imha ettiler. Savaş esnasında Prens Igor ve diğer knezler
Kuman başbuğu Könçek’e esir düştüler. Bu sefer, Rus edebiyatının tanınmış eseri
olan Igor Destam’na konu olmuştur.
Gürcülerle münasebete giren Don ve Kuban civarındaki
Kumanlar, Kafkasların güneyine kadar geçmişler, Selçuklu akınlarını
durdurabilmek için Gürcülere yardım etmişlerdir (1110). Gürcülerle aralarında
siyasi evlilikler de yapılmıştır. Bazı Kuman kitleleri Çoruh ve Kür dolaylarına
kadar ilerlemişler, Şirvan ve Azerbaycan’a seferler tertip etmişlerdir.
Gürcülere yapılan yardım neticesinde Tiflis, Gürcü krallığının başkenti
olmuştur. Selçuklular devrinde Azerbaycan Atabeyliği’nin kurucusu Îl-Deniz de
soy olarak Kafkaslardan gelmiş bir Kuman Türkü idi. Kırım yarımadasına giden
Kumanlar ticaretle meşgul olmuş, küçük kasabalar kurmuşlardır.
XIII. yüzyılda Kumanlarm Deşt-i Kıpçak’taki nüfuzları
zayıflamış, doğu bölgesindekiler Harezmşahlarla irtibata geçmiş, onların
ordusunda vazife almışlardır. Yine bu dönemde Moğollar karşısında tutunamayan
Kumanlar Ruslarla birlikte hareket etmişler, Kırım yarımadasındaki ticaret
liman şehirlerini de Anadolu Selçuklularına terk edince iktisadî yönden çok
zayıflamışlardı. 1223’de Kalka Sa- vaşı’nda Ruslarla birlikte Moğollar
karşısında mağlup olan Kumanlar iyice dağıldılar. Bir kısmı Macaristan’a, bir
kısmı da itil Bulgarları sahasına çekilmek suretiyle Kıpçak bozkırlarındaki
hâkimiyetleri son bulmuştur.
XIII. yüzyılın başlarından
itibaren, İktisadî sıkıntıları, hayvan hastalıkları ve ölümler yüzünden,
sıhhatli gürbüz çocuklarını para karşılığında başka ülkelere göndermişlerdir.
Mısır’da kurulan Eyyûbî Devleti’nin asker ihtiyacı Deşt-i Kıpçak’tan ve
Kafkaslardan getirilen bu insan gücü ile karşılanmağa başlanmıştı. Bu yolla
Mısır’a gidenler arasında îzzeddin Ay-beg’in 1250’de Sultan yapılması ile
Mısır’daki Eyyubiler Devleti kısa zamanda Kuman-Kıpçaklarının eline geçti. Yine
aynı soydan olan Sultan Beybars (1260-1277) Moğolları Suriye’den çıkarmakla
şöhret bulmuştu. İktidar Çerkez Kölemenleri’ne geçinceye kadar bu sülâle
Mısır’da hüküm sürmüştür.
Hindistan Delhi Türk Sultanlığı’nın ikinci hükümdar
sülâlesinin kurucusu Uluğ Han da Kıpçak büyüklerindendir. Kuman-Kıpçaklar,
Karadeniz’in kuzeyinde Rusların güneye inmesini önledikten başka, bölgenin
Türkleşmesini de sağlamışlardı. Bugün Romanya’da yaşayan açık sarı saçları ve
mavi gözleri ile diğer topluluklardan ayrılan Çangoların Kumanlardan geldiği
ileri sürülmektedir. Bir grup da Macaristan’a yerleşmiştir. Buradaki bazı yer
isimleri onların hatıralarıdır. Ayrıca Macar dilinde mevcut bazı Türkçe sözler
Kuman-Kıpçaklara aittir.
Orta Asya içlerinden Macaristan ovalarına kadar yayılmış
olan Kuman-Kıpçak- ların dili Türkçe içinde mühim yer tutar; Kuman-Kıpçakların
konuştuğu dil Orta Türkçesi oluşturur. Kuman-Kıpçakların en mühim hatırası,
1303 yılında Kırım’da bir Italyan tüccar ve misyoneri tarafından yazılan
Lâtince, Farsça, Kuman-Kıpçak- ça Codex
Cumanicus adlı sözlüktür. Bu
eser 2500 Kuman-Kıpçakça kelime ile Incil’den tercümeler ve bazı Katolik
ilâhileri içermektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder