site içi arama

7 Nisan 2016 Perşembe

TÜRKİSTAN’DA CEDİTÇİLİK, Çarlık Yönetimi ve Etkileri

Rusya, Büyük Petro (1689-1725) zamanından beri Türkistan’la ilgilenmekteydi. XVIII. yüzyılın başında Ruslar, Kazak ve Kalmıklar’a karşı îrtiş nehri boyunca karakollar ve dayanak noktaları inşa ettiler. Moğol kökenli Kalmıkların baskısından bunalan Kazakların Küçük Cüz hanı Ebulbayır, 1730’da Rus himayesini kabul etti. Ruslar, Ural nehri boyunca yeni kaleler inşa edip buralara Rus Kazaklarını yerleştirdiler; Ural, Orenburg ve Sibir’de Rus Kazaklarının askerî birlikleri oluştu. 1740-42 senelerinde Küçük Cüz’ün doğusundaki bozkırlarda yaşayan Orta Cüz de Rus himayesine girdi.

Rus yönetiminde geçen yüz yıl içinde Kazaklar arasında hoşnutsuzluklar ve ayaklanmalar baş gösterdi. Rus kuvvetleri bunları şiddetli bir şekilde bastırdı ve isyancıları cezalandırdı. Başkurtlar Pugaçev îsyanı’na da (Salavat Yulay başkanlığında) güçlü bir şekilde katıldılar. Rusların Orenburg ve Yayık taraflarındaki toprakları Kazakların ellerinden almaları huzursuzluğu arttırdı ve isyanlara sebep oldu. Bunlar içinde en önemlisi 1838 yılında baş gösteren Kenesarı Sultan adındaki bir Kazak liderliğindeki isyan hareketidir. On yıl kadar mücadele veren Kenesarı 1845’te Ruslara yenilerek Yedisu’ya çekildi, bundan iki sene sonra Kırgızlar tarafından öldürüldü. 1854’te Ruslar Almatı nehri üzerinde Vernoye adında tahkimli bir mevki inşa ederek Yedisu bölgesinde hâkimiyetlerini kurdular. Böylelikle XIX. yüzyılın ortalarında Issık Göl’den Sırderya nehrine kadar olan Kazak-Kırgız bozkırları tamamen Rusların eline geçti.

XIX. yüzyılda Orta Asya, güneydeki İngilizlerle kuzeydeki Ruslar arasında bir rekabet sahası oldu. Ingilizlerin güneyden Türkistan’a yaklaşmalarından endişelenen Ruslar, 1839’da Hive’yi ele geçirmek niyetiyle harekete geçtilerse de, bu girişim başarısızlıkla sonuçlandı. Ruslar bu arada Orta Asya hanları ile iyi münasebet kurmaya çalışıyorlardı. 1841’de meşhur Doğu bilimcisi N. V. Hanikov’un da katıldığı bir heyet Buhara Hanlığı’na gönderildi. 1847’de Rusların Raim tahkimli mevkiini yapmalarıyla ilişkiler yeniden gerginleşti. Ruslar 1853’te Akmescit’i, 1860’ta Pişkek (Bişkek) ve Tokmak’ı, 1864’te ise Türkistan, Çimkent ve Evliya-Ata şehirlerini ele geçirdiler.

1865’te Türkistan’ın büyük şehirlerinden Taşkent, 1868’de Türkistan’ın diğer büyük şehri olan Semerkand Ruslar eline geçince Buhara emiri Rus himayesini kabul etmek zorunda kaldı. Rusya’nın hızlı ilerlemesi karşısında tutunamayacağını anlayan Hokand hanı da Ruslarla bir antlaşma yapmak zorunda kaldı (1868). Ho- kand hanı görünüşte bağımsız olmakla birlikte Rus nüfûzu altına girdi. Bundan sekiz yıl sonra (1876) Rusya Hokand’da çıkan bir karışıklığı bahane ederek hanlığı tamamen işgal etti ve burada Fergana adında bir eyalet oluşturdu. 1873’te Rus generali P. von Kaufman Hive Hanlığı’na doğru harekete geçti ve kısa süren bir direnişten sonra burayı ele geçirdi (1873).

Ruslar 1879’da Teke Türkmenlerinin elindeki Göktepe’yi ele geçirmeye girişti- lerse de, burada epeyce kayıp vererek çekilmek zorunda kaldılar. 1880-81 yıllarında Ruslar Göktepe’ye karşı yeniden saldırıya geçtiler; epey bir kayıp verdikten sonra burayı ele geçirebildiler. Kısa bir süre sonra Aşkabad şehri de Ruslar eline geçti. 1884’te Merv’in düşmesiyle Türkistan tamamen Ruslar tarafından işgal edilmiş oldu.

Rusların Türkistan’ı işgalinden sonra Orta Asya’nın görüntüsü hızla değişmeye başladı. Demir yollarının döşenmesine 1880’de, şimdiki Türkmenistan’dan başlandı: Krasnovodsk (Kızılsu) hattı inşa edildi. Zamanla bu hat Amuderya kıyısına, oradan da Taşkent’e ulaştı. 1900-1905 arasında Taşkent-Orenburg hattı yapıldı ve bundan sonra yeni hatlar inşa edilerek devam etti.

Demir yollarının inşa edilmesi, yeni usulde nakliyat ve ticaret, telgraf, posta teşkilatı, bankaların oluşturulması gibi gelişmeler geleneksel yapıyı etkiledi. Kervan yolları eski önemini kaybetti. Ulaşım vasıtalarının gelişmesi, ayrı kümeler halinde yaşayan Türk toplulukları arasındaki mesafeleri kısaltarak aralarındaki ilişkileri arttırdı. Artık, Kazan’dan Taşkent’e on günde, Orenburg’dan Bakü’ye dört günde, Kaşgar’dan İstanbul’a üç haftada gidilebiliyordu. Türk kümeleri arasındaki ticari ilişkiler artıyor ve faal bir fikir alışverişi oluyordu. (Akçuraoğlu, 61).

Türkistan’da yeni şehir hayatı da gelişiyordu. Orenburg, Orsk, Troysk ve Semi Palat şehirlerine Ruslar’la birlikte Kazan Tatarları da gelip yerleşiyor, buralarda Müslüman mahalleleri oluşturuyorlardı. Kazaklar da bu şehirlerin etrafına kadar gelip pazarlarda alışveriş yapıyorlar, fakat onlar Tatarlar gibi yerleşme eğilimi göstermiyorlardı. Kazaklar, sadece Semi Palat yakınında yeni bir şehir oluşturdular (Alaş). Onlar daha çok Temir-Uyıl, Karkalı, Turgay ve Irgız şehirlerinde yerleştiler. Ruslar, eski şehirlerin yanında yerleşiyor, kendi mahallelerini oluşturuyorlardı.

Türkistan halkının yeni hayata katılımı pek aktif değildi. Yerli halktan sadece bazı hükümet kurumlarında, bankalarda ve ticari müesseselerde tercüman olarak çalışanlar vardı. Ruslar bu katılımın artmasına yardımcı oldular ve yerel aristokrasiyi kendi taraflarına çekerek onlar aracılığıyla halkı etkilemek yoluna gittiler. Bunun önemli sonuçlarından biri yerli aydın aristokrasisinin gelişmesi oldu. Bu sınıfı Kazak ve Başkurt kökenli ordu subayları ile Kazak sultanları oluşturuyordu. Bunlar modern eğitimin yerleşmesinde aktif rol oynadılar.

Ruslar, Orta Asya’nın yerleşik halkının, yani Sartlar’ın medenî bir unsur olmaları sebebiyle göçebe Kazak-Kırgızlara göre daha çabuk Avrupa medeniyetini benimseyeceğini zannediyorlardı. Ancak, olaylar bunun tersini göstermiştir. Şartların (özellikle Taciklerin) bağnazlık derecesinde eski İran-İslam kültürünün etkisi altında olmaları onların modernliğe geçmelerinde bir engel oluşturuyordu. Kazak-Kır- gızlar ve Özbeklerin şehirli olmayan kesimi Avrupa medeniyetine daha kolay uyum sağlıyorlardı. (Togan, s. 272-275.)

Rus işgali Kazak ülkesinde büyük bir dönüşüme sebep oldu. Rus göçmenlerin getirilmesiyle bölgenin nüfus yapısı önemli ölçüde değiştirildi. Ancak, Rus sömürge siyaseti Kazak-Kırgızların kendi toprakları üzerinde yerleşik hayata geçmelerini istemiyor, onları verimsiz topraklara ve çöllere sürüyordu. Daha önce biraz ekincilikle ve hayvancılıkla geçinen Kazak-Kırgızların toprakları Rus göçmenler tarafından işgal edilip çöllere atıldıktan sonra yaylak ve kışlak yolları kesildi ve artık tamamen hayvancılıkla yetinmek zorunda kaldılar, açlığa mahkûm edildiler. Bu durum dayanılmaz hâle gelip isyan ettiklerinde, kıyıma ve sürgünlere uğratıldılar.

Bu isyanlar sırasında Kazanlı ve Taşkentli Müslüman tacirler halk arasında dolaşıp Rus yanlısı propaganda yapıyorlardı. Tatar tacirleri Kazaklara yüksek fiyatla mallar satıyor, borçlandırıyor, paraları ödenmediğinde Rus yetkililerin desteğini alıyorlardı. Rus işgalinden sonra, Kazakistan’da Rus şehirleri inşa edildi, Kazaklar ihtiyaçlarını aracısız olarak Ruslardan almaya başladılar. Bunun sonucunda Kazan- lı tacirlerin işi bozuldu.

Yine aynı döneminde, bir kısım Tatar mollalarının davranışları yerel halkta hoşnutsuzluk yaratıyordu. Dinî Idare’ye bağlı olan ukazlı (resmi belgeli) Tatar mollalar Kazaklar arasında Rus memuru gibi davranmakta ve her hareketlerinde Rus kuvvetine dayanmaktaydılar. Müslüman halkın doğum, evlenme ve boşanma işlerini nüfus defterlerine kaydeden bu mollalar Kazak halkını “Ak Padişah” dedikleri Rus Çarına sadık bir tebaa olmaya davet ediyorlar ve İslam dininin ulû’l-emre (yöneticilere) itaat etmeyi emrettiğini telkin ediyorlardı. Çokan Velihanov gibi Kazak aydınları bu mollaları şiddetle eleştirmişlerdir.

Rus yönetiminin Türkistan halkı üzerindeki etkileri başlangıçta yüzeysel düzeyde kaldı; fikir alanında pek genişleme olmadı. Modern metotları kullanmalarına rağmen Türkistanlıların çoğu ruhen mutaassıp kaldılar. İçki ve eğlence gibi şeyler daha kolay etkisini gösteriyordu. Ruslarla en çok temas halinde olanlar tüccarlardı. Para ve mevki-makam gibi şeylerle daha fazla ilgili olan Taşkent tüccarının çoğu Rus taraftarıydı.

Rusya, önceki yüzyıllarda Tatarlara uyguladığı baskı siyasetinin aksine, Türkistan’da ince bir siyaset izliyordu. Rus yetkililer, siyasetleri gereği halkın dinî inançlarına saygı gösteriyorlardı. Rus generali Çernayev 1865’te yayınladığı bir emirnamede şeriata uymayan Müslümanların cezalandırılacağını ilan etmişti.

Türkistanlılar içinde Avrupa fikirleriyle tanışanlar, çoğunlukla Ruslarla yakınlaşan varlıklı ailelerden geliyorlardı. Onlar bulundukları şehrin modern kesiminde yer alan Rus mahallesinde yaşayabiliyor, evlerini Avrupa tarzında döşeyebiliyor, atlı arabaya binebiliyor, çocuklarını Rus okullarında okutabiliyorlardı. Bunlar arasında Rusya’nın Avrupa kısmına, hatta Batı Avrupa’ya seyahat edenler vardı. Ancak, bunlar toplam nüfusun çok küçük bir kısmını oluşturuyordu. Geniş halk kitlesi hâlâ eskiden olduğu gibi yaşamaya devam ediyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder