Gazneliler Devletinin en büyük hükümdârı, Hindistan
Fâtihi ve büyük İslâm kahramanı. 2 Kasım 971 (H.361) târihinde doğdu. Babası
Gazneliler Devletinin kurucusu Sebük Tegin, annesi ise Zâbulistan bölgesinden
asil bir âilenin kızıydı.
Daha gençlik yıllarında devlet idâresinde görev almaya
başladı ve babasının yanısıra katıldığı savaşlarda cesâret ve zekâsıyla kendini
gösterdi. Babası Sebük Tegin’in vefâtı üzerine, orada bulunan küçük kardeşi
İsmâil, yerine geçti ise de, Sultan Mahmûd hemen Gazne’ye giderek, mülkünü
kardeşinin elinden aldı ve saltanatını îlân etti (997). Sâmânîlerin elinde
kalmış olan Buhârâ, Horasan, Herat, Belh, Bust ve Kâbil’i zaptetti. İran ve
Irak taraflarında hüküm süren Şiî Büveyhîler (932-1062) ile önce savaş ve sonra
sulh ederek saltanatını tanıttırdı. Şâfiî âlimi Ebû Hâmid İsfahânî’yi
Bağdat’taki Abbâsî halîfesine gönderdi. Halîfe el-Kadir (991-1030), Gazneli
Mahmûd’un elçisini memnûniyetle karşıladı. Yeni hükümdâra saltanat
alâmetlerinden hil’at, tâç, bayrakla birlikte, sâhib olduğu ülkelerin “Ahid”ini
gönderip, “Yemînü’d-Devle”, “Velî Emîrü’l-Mü’minîn” ve “Emîrü’l-Mille”
lakablarını verdi. Sultan, gönderilenleri kabulden sonra İslâm dînini yaymak ve
İslâm düşmanlarıyla mücâdele etmek için her yıl Hindistan’a sefer yapmayı
vâdetti. Bundan sonra başşehir Gazne’de büyük bir merâsimle hil’ati ve tâcı
giyen Mahmûd, Abbâsî Halîfesi El-Kadir adına hutbe okuttu.
Sultan Mahmûd sırasıyla Horasan ile bugünkü Afganistan
ve Belûcistan denilen ülkeleri tamâmen hükmü altına aldı. Mâverâünnehr Hânı
İlikHan ve sonra Kadir Hanla savaşarak, Ceyhûn’un ötesine ve Harezm’e kadar
sınırlarını genişletti. Şiî Büveyhîlerden İran ve Irak taraflarında Rey,
İsfehan, Kazvin, Sâve, Zencan, Ebher şehir ve kalelerini alıp, sapık akımlara
kapılanları şiddetle cezâlandırdı. Râfizîliği ve felsefî ideolojilere âit
kitapları imhâ ettirip, yıkıcı faaliyetlere katılanları sıkıca tâkib ettirdi.
Gazneli Mahmûd böylece ülkesinin kuzey cephesini
emniyete aldıktan sonra, tahta çıkarken yaptığı yemine ve verdiği söze sâdık
kalarak Hint seferlerine başlamaya karar verdi. Eylül 1000 târihinde ilk Hind
Seferine çıkan Sultan Mahmûd, bu târihten 1027 yılına kadar Hindistan’a on yedi
büyük sefer düzenledi.
Birinci seferine Eylül 1000 târihinde çıktı. Kabil’in
doğusunda Lamgan bölgesinde Hintlilerin elinde bulunan birkaç kaleyi zabtederek
geri döndü. Sultan Mahmûd’un İkinci Hind Seferi, Vayhand Racası Caypal’e karşı
oldu. 27 Kasım 1001 târihinde Peşaver yakınlarında yapılan savaşı Gazneli
ordusu kazandı. Caypal on beş kadar oğlu, torunu ve büyük kumandanlarıyla esir
düştü. Sultan Mahmûd’un eline bu zaferden sonra muazzam bir ganîmet geçti. 1004
yılında Bhatiya bölgesi racası Beci Ray üzerine yürüdü. Bu seferde Bhatiya
Racalığının bütün bölgelerini ele geçirdi. Bölgede mescitler ve minberler inşâ
ettiren Sultan, İslâmiyetin esaslarını öğretmeleri için âlimler de tâyin etti.
Sultan Mahmûd dördüncü seferini Multan üzerine yaptı.
Multan Hâkimi Ebü’l-Feth Dâvûd, Karmatî bozuk inanışına sâhib olup, Ehl-i
sünnet düşmanıydı. Gazne ordusunun üzerine geldiğini haber alan Ebü’l-Feth
şehri terk ederek İndus Nehri üzerindeki bir adaya kaçtı. Multan’ı zabteden
Sultan, buradaki Karmatîleri cezâlandırdı. 1008 yılında Multan’ın yeni vâlisi
Suhpal’ın Müslümanlığı terk ederek Moğol dînine dönmesi üzerine, Sultan Mahmûd
çetin kış şartlarına rağmen Beşinci Hint Seferine çıktı. Multan önünde yapılan
savaşı kazanarak, Suhpal’ı tutuklatıp Multan ve çevresinin idâresini
komutanlarından Tegin Hazin’e bırakarak Gazne’ye döndü. Aynı yıl Kuzeybatı Hindistan
ve Pencab bölgesi racalarının İslâmiyetin yayılmasını önlemek üzere faaliyete
girişmeleri üzerine tekrar harekete geçen Sultan Mahmûd, müttefik kuvvetlere
karşı Vayhand şehri ovasında yapılan muhârebeyi ağır kayıplar vererek kazandı.
Ancak bu savaş ile Kuzey Hindistan racalarının kuvvetleri ezilmiş ve Pencab
yolu Müslüman-Türk orduları için güvenli bir hâle getirilmiş oldu.
Sultan Mahmûd, Ekim 1009 târihinde büyük bir ticâret
merkezi olan Narayyanpur’u zabtetti. 1010 târihinde çıktığı seferde Multan’ı
bütünüyle fethetti. Müslümanlara eziyet eden Karmatîlere ağır bir darbe daha
indirildi. 1014 târihinde çıkılan Dokuzuncu Hint Seferinde Nandana Kalesinin
fethinden sonra Keşmir üzerine yüründü. Keşmir kuvvetleri iki defâ bozguna
uğratıldı. Bu zaferin Hindistan’daki yankıları pek büyük oldu ve İslâmiyet en
uzak yerlere kadar yayıldı.
Sultan Mahmûd, onuncu seferini, Hintlilerce mukaddes
bilinen pekçok tapınak ve putun bulunduğu Thanesar şehrine yaptı. Hiçbir
mukâvemetle karşılaşmadan şehre giren Sultan, bütün putları kırdırdı.
“Çakrasvami” adındaki en meşhur putu Gazne’ye götürerek halka gösterdi. Bu
zafer Hinduların Müslümanları tanımalarına sebeb oldu. Bunun netîcesinde pekçok
kimse İslâmiyetle şereflendi. 1015 yılında Keşmir yolu üzerine Lokhot Kalesini kuşattı
ise de şiddetli kış yüzünden bir netîce elde edemeyerek geri döndü
Hint dünyâsı Sultan Mahmûd’dan o derece yılmıştı ki,
herhangi bir yere sefere çıksa şöhreti ondan önce varıyor ve şehirler korkudan
teslim oluyordu. On ikinci seferini zengin ve bayındır bir ülke olan Kanave’a
karşı yaptı. Sirsava Kalesini zaptetti. Baran (Bulendşehr) Kalesi önüne
geldiğinde Raca Hardat, Sultânı karşılayarak Müslüman olduğunu bildirdi ve
şehri teslim etti. Onunla birlikte 10.000 taraftarı da İslâmiyeti kabul etti. Mahmûd
Han, sefere devamla Cumne ile Ganj nehirleri arasında bütün şehirleri aldı. 20
Aralık 1018’de de asıl hedefi olan Kanave’i fethetti. Bu seferden tahmînen üç
milyon dirhem para, altmış bin esir ve beş yüz fil ganîmet ile dönüldü.
1020 yılında Kalincar, 1021’de Keşmir ve 1022’de tekrar
Kalincar racaları üzerine seferler düzenleyen Sultan, bunları itâat altına
aldı. On altıncı ve en meşhur seferleri Somnat üzerine yaptı. Bu şehirde
bulunan kutsal bir tapınaktaki put her yıl yüzbinlerce Hindû tarafından ziyâret
edilir ve en kıymetli mücevherlerle süslenirdi. Sultan Mahmûd bunu işitince bu
sapık inançla birlikte o putu da yıkmaya karar verdi. Bu sâyede Hintliler
arasında İslâm dîninin yayılması da çabuklaşmış olacaktı. 18 Ekim 1025
târihinde otuz bin atlı ve yüzlerce gönüllüden meydana gelen orduyla harekete
geçen Sultan, 8 Ocak’ta Somnat’ı zabtetti. Tapınağa girdikten sonra müezzine,
tapınağın üzerine çıkarak ezân okumasını emretti. Tapınaktaki putların tamâmını
kırdırdı. Rivâyete göre tapınaktaki ganîmetten Sultân’ın payına düşen beşte bir
malın değeri yirmi milyon dînâr idi. On yedinci seferinde ise Karmatî olan
Mansura hâkimi Hafif’i cezâlandırdı.
Yemînüddevle Mahmûd Gaznevî, cihangirâne fetihleri
yanında, âlim bir zât olup, ilme ve sanata büyük önem verirdi. Sultan’ın
sarayında her gün âlim ve şâirlerle devamlı ilmî müzâkereler yapılırdı. Sultan
bu toplantıların birçoğuna kendisi de iştirâk ederdi. Sultan Mahmûd’un adına
birçok eserler yazılmış olup, kendisine takdim edilmiştir. Firdevsî’nin Şehnâme’si bunlardan biridir. Ehl-i sünnet
âlimlerinin yetiştirilmesine büyük gayret sarf eden Gazneli Mahmûd, Râfizî ve
bid’at ehline karşı sert, hak mezhep ve ehline karşı pek yumuşaktı. Dîne,
medeniyete hizmetleri pek büyük oldu. Parlak bir devir açtı. Ebü’l-Hasan-ı Harkânî
hazretleri onun zamânında yaşamış en büyük İslâm âlimlerinden biridir. Otuz üç
sene adâlet ve muvaffakiyetle saltanat sürüp, 1030’da Gazne’de vefât etti.
Gazne’deki türbesi pek mükemmel ve müzeyyendi. Yerine oğlu Celâlüddevle
Muhammed geçti.
Sultan Mahmûd, ömrünün kırk beş senesini savaş
meydanlarında dâimâ hareket hâlinde geçirdi. O, Türk-İslâm dünyâsının
yetiştirdiği en büyük hükümdârlardan biridir. Son derece cesûr ve o derece de
ihtiyatlıydı. Âlimleri toplayıp çok hürmet ve ikramda bulunurdu. Onların
kalplere feyz veren sohbetlerinden faydalanırdı. İslâmiyeti yaymak gâyesiyle,
iki cephede faâliyette bulundu. Hindistan’daki putperest Berehmenler ve Mısır
Fâtımî Devleti (909-1171)nin yoğun propagandası ile İslâm ülkelerinde yayılan
ve yıkıcı Râfizî-Bâtınî hareketleriyle mücâdele etti. Berehmenleri her yerde
mağlûbiyete uğrattı. Buna karşılık Râfizîliği sıkı tâkib edip, ideolojilerini
yasaklayıp, yıkıcı ve bölücü eserlerini imhâ etmesine rağmen, faaliyetlerini
bütünüyle ortadan kaldıramadı. Lâkin yayılmasını büyük ölçüde önledi.
Devletin menfaatlerinin gerektirdiği her çâreye
başvuran bir hükümdârdı. Hâdiseleri isâbetlice değerlendirmekte pek mâhirdi.
Ordusu özel tâlim ve terbiye ile yetiştirilen ve sultânın şahsî birliklerini
meydana getiren “Hassa Ordusu” ile ganîmetten hisse alan “Gönüllüler”den
meydana gelirdi. Gaznelilerin savaş gücünün büyük bir kısmını gönüllüler
meydana getirirdi. Sultan Mahmûd, İslâm ülkelerinden, vazîfeli adamları
aracılığıyle gâziler toplattığı gibi, sefer zamanlarında her taraftan gelerek
kendiliklerinden orduya katılanlar da kalabalık bir mikdâra ulaşırdı. Sultan
Mahmûd, bu sistem sâyesinde, Orta Doğuda cihâd yapmak arzusunda olan gayretli
Müslümanlar ile zararlı faaliyetlerde bulunarak sosyal bünyeyi sarsabilecek
işsiz güçsüzleri başka bölgelere seferber ederek, onlara yeni imkânlar temin
ediyordu. Böylece, zâlim olmayan, bir disiplin altında toplanabilen bu insan
gücünü, ülkelerine problem olmaktan çıkarıyordu. Hindistan seferleri
netîcesinde Gazneli Devleti, sınırlarını genişletip, çok zenginleşti. Gazne
şehri parklar, bahçeler, zafer âbideleri, câmiler ve Ulu Câmi gibi mîmârî
eserlerle süslenmişti. Ayrıca Belh, Nişâbur gibi büyük şehirler de, o devrin en
güzel ve bakımlı beldeleri hâline gelmişti.
Gazneli Mahmûd, kalabalık orduları sevk ve idârede
muktedir, üstün bir kumandanlık kâbiliyetine sâhipti. Her türlü iklim ve tabiat
şartlarına göre savaş usûlü tatbik etmek, malzeme temin etmek, askerî birlikler
yetiştirmekte de askerî bir dehâsı vardı. Hindlilere karşı iyi tâlimli okçu
tümenleri kullanmış, Mâverâünnehr, Harezm ve Büveyhîler seferlerinde, bu
ülkeler ordularının savaşmağa cesâret edemedikleri filleri ileri sürmüştü.
Gazneli Mahmûd gerek iyi idâresi, gerekse hak severliği
ve adâletiyle yüzyıllarca sevilmiş örnek devlet adamlarından biridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder