Oğuz ismi, Gök-Türk Devleti’nin özellikle 630’da merkezî hâkimiyetinin
çökmesiyle birlikte tarih sahnesine çıkmaya başlamıştır. Oğuz kelimesi
kabileler anlamına geldiğinden dolayı farklı bölgelerdeki kabileler, Üç Oğuz,
Dokuz Oğuz gibi kabile federasyonları şeklindeki adlarla anılmışlardır. Oğuz
ismi gerek Türk gerekse Çin kaynaklarında sık sık geçmektedir. Oğuz ismi etnik bir
boy değil, doğrudan Türk kabileleri anlamına gelmektedir. Bir başka ifade ile
Oğuzlar, Gök-Türk devletlerinin halk kütlesini temsil etmektedir.
Oğuz adı üzerine çok çeşitli açıklamalar yapılmışsa da, artık kabileler
anlamına geldiği, yani ok+u+z olduğu kabul edilmektedir. Zaten Batı Gök-Türk
Devleti’nde 634 yılını takip eden hadiselerde On Okların (On Kabile) ortaya
çıkması ve Tür- gişlerin meydana gelmesi Oğuzlar konusundaki filolojik
delilleri desteklemektedir. Gök-Türk tarihinin 627 yılına kadar olan kısmında
hiç Oğuz adının geçmemesi, her şeyden önce Töleslerin Oğuz öncesi fonksiyonunu
icra ettiklerini göstermektedir. Bir başka ifade ile 627 yılından sonra Töles
adı önemini kaybetmiş, Orta Asya’da yeni boy dalgalanmaları ve yapılanmaları
görülmüştür.
Tarihi süreç açısından bakıldığında, Türgişlerin devamı olarak Oğuzları
görmek daha doğrudur. Bilindiği gibi 766 yılından sonra Uygurların baskısıyla
Tanrı Dağları, Isık Göl, Yedisu, Çu ve Talas havalisine gelen Karlukların
sıkıştırmasıyla Tür- gişler (Oğuzlar) daha da batıya, Sır Derya boylarına ve
daha kuzey batıya doğru kaymışlardır. Zaten bu bölge eskiden beri Töles ve
Türgiş bölgesi idi. Muhtemelen 603 dolaylarında kaynaklarda adları verilen
Töles boyları daha sonra On Okları, yani Seyhun Oğuzlarını oluşturdular.
IX. yüzyıldan itibaren İslam kaynaklarında Oğuzların varlığı artık iyice
belirginleşmektedir. Bundan sonra Isficab şehrinden Hazar Denizi’ne uzanan
Mangışlak da içinde olmak üzere, geniş bir alan Oğuzların yurdu olarak ortaya
çıkmaktadır. Man- gışlak’ta güney sınır Gürgenç (Curcan) idi. Siyah-kuh
(Karadağ) yarımadası tamamen Oğuzlar tarafından işgal edilmişti. Buradan doğuya
doğru gidildikçe Aral Gö- lü’nün güneyindeki Baratekin kasabasına varılıyordu.
Buhara’nın kuzey sınırlarına kadar yayılan Oğuzların esas ağırlık merkezi
Seyhun boylarıydı. Karaçuk adıyla kaynaklarda geçen Karadağların (Karatav)
kuzeyindeki Sozak, Oğuzların en doğudaki şehirleri olmalıdır. Kuzeyde ise
sınırlar Cim-Emba ırmaklarının kuzeyine ulaşıyordu. Sır Derya (Seyhun) boylarındaki
diğer Oğuz şehirleri Yenikent, Cend, Bar- çınlıg-kend, Sıgnak, Karnak,
Süt-kent, Savran (Sabran), Aşnas, Otrar (Farab), İkan, Özkend ve Sayram-İsficab
belli başlı Oğuz şehirleri idi. Dede Korkut ve Oğuz Destanlarının konuları bu
bölgede, Sır Derya boylarındaki Karadağlar’da geçmektedir.
Sonraki kaynaklar, 775-785 tarihleri arasında Oğuzların, Maveraünnehir’e
geldiklerini bildirse de Abbasilerin Horasan valisi Abdullah b. Tahir zamanında
(828844) ilk hadiselerde Oğuzların adı geçer. 838-840 yıllarında Oğuzlar mağlup
edilip bin kadar esir verirler. 860’larda Avrupa’ya göç eden Peçeneklerin bir
kısmı Oğuzların yanında kalmıştır.
X. yüzyıl başlarında, Oğuzların Yeni-kent merkezli bir devlet kurdukları
görülmektedir. Hükümdarının unvanı Yabgu olup, ona naip eden ise Kül Erkin idi.
Orduya ise sübaşı kumanda ediyordu. Yınal Tarkan gibi başka unvanlı devlet
adamları da vardı. Yüzyılın ortalarına doğru Oğuzların Karaçuk, Sayram ve
Savran şehirleri etrafında yoğunlaşmışlardı. İslam coğrafyacılarına göre Oğuzların
sahası batıda Hazar Denizi’ne ulaşmış, Mangışlak (Binkışlak) ve Gürgenç
şehrinin güneyine varmıştı. Dolayısıyla Karadağların eteğindeki Karaçuk
şehrinden Hazar’a uzanan sahaya Oğuz Bozkırı deniliyordu.
Harezm’in yerli hanedanı Afrigiler, Oğuzların baskısı altına girmişlerdi.
Karluk- larla yaptıkları savaşların birinde Oğuz yabgusu (hükümdarı) hayatını
kaybetmişti. Karahanlı Devleti’nin en büyük boylarından biri olan Çiğillerle
Oğuzlar arasında düşmanlık vardı. Kuzeydeki Kimeklerle bazen dost, bazen düşman
idiler. Bu arada, Oğuzlar İslam kaynaklarında Türkmen adıyla
anılmaya başladılar.
Oğuzlar, doğuda Karluklar, kuzeyde Kimek, Kapçaklar ve Hazarlar, kuzey
batıda Peçeneklerle sürekli mücadele halinde idiler. Bununla birlikte kesin
tarih belli olmasa da 1000’li yıllarda Oğuz Yabgu Devleti’nin yıkıldığı
anlaşılmaktadır. Selçuk Bey ve oğulları Selçuklu Devleti’ni yükseltmişler,
böylece Anadolu’ya giden yol açılmıştır.
Oğuzlar, bu devirde Üç Oklar ve Boz Oklar olmak üzere ikili teşkilat
halinde idiler. Boz Oklar, Kayı, Bayat, Alka Evli, Kara Evli, Yazır, Döğer,
Dodurga, Yapar- lı, Afşar, Kızık ve Beğdili, Karkm; Üç Oklar, Bayındır,
Peçenek, Çavuldur, Çepni, Salur, Eymür, Alayuntlu, Yüreğir, İğdir, Büğdüz, Yıva
ve Kınık adlarıyla yirmi dört alt boya ayrılmışlardı. Oğuz Yabgu Devleti
yıkılınca, Oğuzlardan büyük bir grup Karadeniz’in kuzeyinden batıya doğru göç
etmiş ve Uzlar diye bilinen boyu meydana getirmişlerdi.
Bunlardan başka, Maveraünnehir, Taşkent, Fergana, Huttal, Şuman ve Toharis-
tan’da görülen Türk kökenli devletçikler olduğu görülmektedir. Huttal hâkimi
Erkin unvanını taşıyor, Çin’e tarhan unvanlı elçiler yolluyordu. 720’de Buhara
hâkimi Tuğ-Şad, Taşkent hâkimi ise Tegin adlarıyla tanınmaktaydı. Toharistan’da
ise Yabgu unvanlı kişiler hüküm sürüyordu. Onların Gök-Türk A-shih-na
sülalesinden geldiği bilinmektedir. Ayrıca, İrtiş Irmağı boyunda Kimekler, Aral
Gölü’nün kuzeyinde Kanglılar, Kaşgar’m kuzeydoğusu Özkent, Çu ve Talas
bölgelerinde Yagma- lar yaşamaktaydı. Isık Göl’ün güneyinde oturan Çiğiller, Çu
Irmağı boyunda Toh- sılar, Toharistan taraflarında Kalaçlar (Halaç), Talas
civarında Argu, Tanrı Dağla- rı’nın doğu taraflarında Yabaku, Çomul, Iğrak,
Çaruk, Ezgiş ve Kençek gibi Türk boyları bulunmaktaydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder