site içi arama

2 Nisan 2016 Cumartesi

Mimari Eserler


Uygur kültür ve sanatının karakterini eski Türk dinî inançları ile Maniheizm ve Budizm meydana getirmiştir. Sanat ve mimarlık eserleri de bu inançların gereklerini yansıtıyordu. Uygur mimarisinde dikkati çeken bir başka gelişme, Budist külliyele- rinin Türk “ordu-balık” yapısı gibi iç içe iki surla çevrili olmasıdır. Dört köşede büyük dağları temsil eden kuleler ve müstakil inşa edilen işaret kalesi vardı. Pagoda mimarisinin özelliklerini taşıyan bu kuleler zamanla Uygur sanatının incelikleriyle değişerek inceldi ve Türk minaresine dönüştü.
Doğu Türkistan’da tapınak ve manastırlar genellikle bir külliye manzarası arz etmektedir. Kare sayılabilecek dikdörtgen bir sur ile çevrili olan ve içerisinde hü kümdar sarayının ve bazı köşklerin de yer aldığı Koço şehrinin güneyinde, merkezî bir avlu etrafında gruplanmış mekânlardan oluşan manastır bu durumdaki örneklerden sadece bir tanesidir. Koço, Yar-Hoto, Murtuk ve Sengim şehrindeki manastırlar da etraflarında rahip hücreleri ve diğer çeşitli yardımcı fonksiyonları üstlenen müştemilat yapıları ile birlikte ele alınıyordu. Bu yapılar genellikle bir yükselti üzerine yapılmış dikdörtgen planlı yapılardır.
Budist tapınaklar Uygurlardan evvelki Türk dönemlerinde de vardı. Gök-Türkler döneminde Akbeşim şehrinde tipik özellikleriyle Budist tapınaklar yer almaktaydı. Ancak Budist ve Maniheist tapınaklar asıl gelişimini Uygur devrinde göstermiştir.
Uygur manastır ve tapınakları, Selçuklu ve Osmanlı külliyelerinin kaynağını teşkil etmektedir. Uygur tapınakları arasında en önemlilerinden biri Koço tapınağıdır. Akbeşim şehrindeki Budist tapınaklardan birine benzeyen bu mabedin köşelerindeki ve kapılarının yanındaki kuleler sonraki mimarî gelişmeler açısından dikkati çekmektedir.
Diğer önemli tapınaklar arasında Murtuk Sengim’de bulunan bazı dinî yapılardan bahsedebiliriz. Tapınakların bir bölümünde ayrı olarak inşa edilmiş, çok katlı kule şeklinde olup Türkçe olarak ediz ev denilen pagodalar ilgi çekicidir. Bu pagodalardan birisi, Yar-Hoto, şehrinin merkezinde yer alan ana tapınağın sınırı içerisinde, nişlerine (inşa esnasında duvar içinde bırakılan oyuk) Buda heykelleri yerleştirilmiş bir kule şeklinde yükselmektedir. Stupa denen Budist türbeler, içi dolu bir kubbe şeklindeki yapılardı. Uygur stupası ise kubbeli otağa benzer bir yapıya dönüşmüştür.
Uygur devri Türk sanatı tarihinin en ilgi çekici mimari eserleri arasında kayalara oyulmuş mağara tapınakları da gösterilebilir. Bu tapınakların esası Çin’in kuzeyinde devlet kuran Tabgaçlarda da görülmektedir. Doğu Türkistan’daki Bezeklik, Kızıl ve Tun-huang mağara tapınakları çok ünlüdür. Bunlar arasında Uygur tarzının en seçkin örnekleri Bezeklik mabetleridir.
Bezeklik mağara tapınakları Murtuk vadisinde, Kızıl Dağ mevkiinde kayalara oyulmuş 40 tapınaktan meydana gelmektedir. Tapınakların genel planı en içte yer alan ve yalnız rahiplerin girebildiği ve tapınılan Buda veya diğer bir ilâhın heykelinin bulunduğu iç tapınak ile bunun etrafındaki dehliz ve ikinci derecede mekânlardan oluşmaktaydı. Bu mabetler duvarları yoğun bir şekilde fresko tekniğiyle yapılmış ve dinî anlamı olan resimlerle bezendiği için Bezeklik adını almıştır.
Türk Budist mimarisinde gelişen stupalar, îslâmiyetten sonraki Türk türbe mimarisinin temelini oluşturmaktadır. Uygurlardaki stupa şekli “yurt tipi” çadır şeklinden ilham almıştı. îslâmiyetten sonraki Türk mimarisinde soğan kubbe denilen lotus kubbe tipi de ilk kez Uygur stupalarıyla başlamıştır. Türklerden önce stupalar, bir dinî şahsiyetin kemiklerinin ve eşyalarının muhafaza edildiği kubbeli yapılardan ibaretti.
Koço şehrinin surları dışında, kuzeydoğu tarafında bulunan ve Koş-Gumbaz olarak adlandırılan stupalar Uygur stupalarının en güzel örneklerindendir. Aynı şekilde Toyuk şehrindeki stupalar ile Yar-Hoto şehrinin güneydoğusunda bulunan birçok stupa da zikredilmeye değer özelliklere sahiptir.
Genel olarak Orta Asya mimarisinde, özel olarak Uygur mimarisinde sivil mimarinin en önemli ürünleri saraylar ve evlerdir. Saraylar eski ordu-kent kuruluşlarının İç kale kısmına karşılık geliyordu. Bazen yalnız bu iç kale saray olarak nitelendiriliyor, bazen de sur içerisinde saray ve köşkler söz konusu oluyordu.
Koço’da hükümdar sarayı kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Bir set üzerine inşa edilmiş bu saray, aynı zamanda çift sıra surlarla kuşatılmış bir kale (ordu kent) idi. Sarayın mekânlarının kubbeli veya düz tavanlı olduğu ve divanhanelerinin kuzey ve batıda bulunduğu sanılmaktadır. Bu tip saray düzenlemelerinde bazen setin köşelerinde daha küçük köşkler de bulunuyordu.
Sarayların bazı örnekleri bu şekilde bir set üzerinde değildir. Mesela Yar-hoto saray harabeleri surla çevrili bir avlu içerisinde ve başka bir tiptedir. Uygur evleri ise, genellikle kaplumbağa tarzı çatı denilen, kıvrık çatılı, etrafı duvarla çevrili, masif örgülü, dört köşe veya yuvarlak pencerelidir.
Türklerde ordu-kentler sivil ve askerî mimarinin kaynaştığı yapılardır. Proto tipleri Milattan önceki devirlere inen bu kent tipinde, surlar ve kulelerle çevrili, yaşanılan mekânlar ve alanlar topluluğu vardı. En dışta ise bir hendek bulunurdu. Dörtgen plandaki ordu-kentte dört yönden gelen yollar hükümdarın köşkü veya çadırının olduğu yerde kesişirdi. Erken devirlerden sonra ordu kentlerde bir iç kale bir de dış kale teşekkül etmişti. Hükümdar veya yöneticinin iskân edildiği kısım iç kale idi.

Eski Türk topluluklarında önemli askerî yapı örneklerinden olan Karguy ya da Kargu denilen gözetleme kuleleri hudut bölgelerinde, önemli mevkilerde, surlar üzerinde veya sur içinde yer almışlardır. Bu kuleler Türkler ve Çinliler tarafından inşa ediliyordu. Özellikle Gök-Türk devrinden İslâmî döneme kadar olan zaman içerisinde bunlar çok yaygındı. Bu kuleler genellikle dört köşe veya yuvarlak planlı olarak inşa edilmişlerdir. Söz konusu eserler bazen yukarıya doğru incelerek yükselmekte, bazen de yukarıda darlaşan düz bir bölümle sona ererek tepesi kesik bir piramidi andırmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder