Bir savaşta
insan sadece kendi teknolojisinin durumunu değil, rakibinin de hangi
yeni
teknolojileri karşısına çıkarabileceğini hesaplamalıdır.
Konstantinopol şehri
yedi yüzyıldan daha uzun bir süre İslam dünyasının
saldırısına uğramıştır.
Önce 7. ve 9. yüzyıllar arasında Araplar, sonra da 12.
yüzyılda bölgeye
gelen Türkler. Şehri kurtaran o gün için ileri teknoloji
sayılabilecek
Rum Ateşiydi. Neft ve ziftten oluşan bir karşımdı bu. O günün
napalm bombası
diyebileceğimiz formülü saklı olan bu gizli madde gemilere
yükleniyor ve bronz bir
toptan ateşleniyordu.
Elli metreden
daha geniş bir alan içerisinde tahtadan yapılmış hiçbir gemi
yaklaşamıyordu.
Buna benzer alev atan mancınıklar da kale duvarlarında sabit
bir biçimde
duruyorlardı. Böylece yedi yüzyıl boyunca şehir saldırılara göğüs
gerebilmişti. İmparatorluğun
geri kalanı parça parça elden çıktıysa bile şehir
Bizans'ın
elindeydi.
15. yüzyıl başlarında
Roma İmparatorluğu'ndan geriye kalan bu şehir ve birkaç
küçük Ege adaşıydı.
1451'de daha sonra "Fatih" unvanını alan II. Mehmet tahta
geçti ve yedi
yüzyıllık amacı gerçekleştireceğine ant içti. Güçlü Konstantinopol
şehri Osmanlı kılıcına
boyun eğecekti. Mehmet, kenti alma konusunda parlak
fikirlerle gelen
herkesin Hıristiyan, Müslüman ya da Musevi olmasını
önemsemeksizin
ödüllendirileceği haberini her yere saldı.
Top yapımındaki
yeniliklerin yaygınlaşması henüz birkaç nesillik bir olaydı.
Önceki toplar
küçüktü, yararsızdı ve hedefi tutturamıyordu. Ancak kısa bir
mesafe içinde
isabet sağlayabiliyorlardı. Barut zamansız patlayabilirdi,
tehlikeliydi ve
içindeki kömür, sülfür gibi maddeler nakliye sırasında ayrılıyordu.
Bunları bir arada
tutmak için geliştirilen teknikler henüz piyasada değildi.
Dolayısıyla bu
yeni silah sistemi çok ses çıkaran bir oyuncaktan daha fazlası gibi
gözükmüyordu.
Aslında Wright Kardeşlerin yaptığı ilk uçak da tehlikeli bir
uçurtmaydı ancak
arkasından gelen Messerschmitt ve Spitfire'lar çok şeyi
değiştirdi.
Macaristan
hükümdarı Urban toplara bayılırdı. Barutun zamansız patlaması ve
isabet sorunlarına
bir çare bulmayı başardı. Eğer topların boyutu ve güçleri
artırılırsa doğru
yere isabet etmesinin çok önemi kalmayacaktı. Devasa
büyüklükteki top
mermisi nereye düşerse düşsün büyük bir alana zarar
verecekti.
Hayallerindeki silah tam bir canavardı, bir tondan daha ağır ve 120
cm. çapındaki
bir top mermisini atabilecek bir top. Bu süper topu destekleyecek
90 cm. çaplı
mermi atabilen küçük toplar, küçük taşlarla yüklü mancınıklar
kuşatılmış bir şehirden
gelebilecek her türlü saldırıya karşı bu büyük topu da
koruyabilirdi.
Bu silahların
imal edilmesinin büyük bir paraya mal olacağını söylemeye gerek
yok. Süper silah
beraberinde büyük bir asker gücü ve yüzlerce ton barut
gerektirecekti.
Urban bu silahın
zafer kazandıracağını biliyordu ve iyi bir silah tüccarı gibi bu
fikri satmak
için dolaşmaya başladı. Akla ilk gelen müşteri adayı tabii ki
Konstantinopol'dü.
II. Mehmet'in orduları Çanakkale Boğazının doğu tarafında
toplanıyordu ve
Osmanlı Türkleri Bizans'a karşı kutsal bir savaş ilan etmişti.
Urban'ın
teklifini ilk olarak İmparator XI. Konstantin'e götürülmesinde mutlaka
az da olsa din
ve ırk birliğinin etkisi vardı.
Hazırladığı
süper silahların planlarını göstererek buna sahip olacak herhangi bir
şehrin tüm saldırıları
kolayca püskürtebileceğini anlattı. Bu güçlü silahtan
atılacak bir
mermi, yüzlerce saldırganı öldürebilir ya da bir gemiyi batırabilirdi.
Düşman karşılarına
aynı büyüklükteki silahlarla çıksa bile onları daha
kullanamadan etkisiz
hale getirilebilirdi.
Ancak Urban
reddedildi. Danışmanlar denenmemiş silahlara para
harcamaktansa o
parayla biraz daha kiralık asker tutulabileceğine karar verdi.
Herhalde Bizans,
Urban'ın bir silah tüccarı olduğunu ve bir dahaki durağının
Boğazın öte
yakası olacağını düşünememişti. II. Mehmet teklifi hemen kabul etti
ve Urban'la bu
silahları hazırlaması için anlaştı.
Bir yıl sonra
Mehmet'in ordusu şehri kuşattı. Kuşatmanın kaderini Urban'ın dev
topları
belirledi. Silahlar Bizanslıların Rum Ateşlerinin menzili dışına
yerleştirildi.
Ayrıca bu silahların yapılması için harcanabilecek parayla tutulan
askerlerin oklarından
da uzaktı.
Surlar yıkıldı,
Türkler içeri girdi ve XI. Konstantin öldürüldü. Urban'ın
silahlarını reddeden
danışmanların da Konstantin ile birlikte öldüğünü
düşünmek
isteyebilirsiniz ancak bu tür bir adalet nadiren gerçekleşir.
Urban'ın
silahları Türklere satma fikri uzun vadede yanlış bir karar olabilirdi.
İstanbul artık
Türklerin önünde bir engel değildi, dahası Osmanlı
İmparatorluğu'nun
başkenti olmuştu. Bu da tüm Güneydoğu Avrupa'nın savaş
alanı haline
gelmesi demekti. Dahası Türkler Viyana'ya kadar uzanacak ve
Urban'ın kendi
ülkesi bir savaş alanına dönecekti. Malını satıp para kazanma
tutkusu Macaristan'ın
bugün bile korkulu rüyası olan, beş yüz yıllık bir
çatışmaya neden olmuştu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder