Uygur Kağanlığı’nı her
yönden geliştiren ve yükselten Bayan Çor Kağan 759 yılında ölünce yerine oğlu Bögü
geçti. Bögü Kağan, Çin’deki T’ang hanedanına isyan eden Shih Chao-i’nin gönderdiği
elçilere yüz vermediği gibi tahkir de etti. Buna karşılık Çinli elçi eski
dostluklarından ve verilen hediyelerin çokluğundan bahsederek onu etkilemeye çalıştı.
Hatta daha önce Çin’de savaşan Yabgu’nun yanında yeni imparatorun olduğunu dahi
vurgulamıştı. Bu arada Çin’in kuzey sınırları Uy- gurlar tarafından düzenlenen
akınlara maruz kalmıştı. Ancak Çin’in daha derinlerine girme işi Pu-ku Huai-en
tarafından engellendi. Çünkü bu ülkeyi yakından tanıyan Türk asıllı Pu-ku
Huai-en, Uygurların menfaatine değil zararına sonuçlar çıkacağını biliyordu.
Çin’in zenginliği, kalabalık ve geniş
yapısı aynı zamanda kültürü kuzeyden gelen kavimleri yutuyordu. Söz konusu akınlardan
sonra sakinleşen Uygurlar, ordularını yeniden düzenlediler. Artık, T’ang
hanedanına yardıma gelmeye niyetlenmişlerdi. Pu-ku Huai-en doğu kanadının
idarecisi tayin edildi. Uygur askerlerinin geçtikleri yerleri yağmalamamaları için
Çinliler ordunun yolunu değiştirmeye çalışıyorlardı. Bögü Kağan, Sarı Irmak’ın
kuzeyindeki Shao Chou’da konakladığında yanındaki Çinli veliahdı ve kumandanları
tören dansı yapmadıkları için azarlayarak tam anlamıyla hâkim olduğunu gösteriyordu.
O sırada Uygurlara ihtiyacı olan Çinli devlet adamları uğradıkları hakaretlere
ses çıkaramamışlardı. Arkasından Pu- ku Huai-en, Uygur kuvvetlerine kumanda
ederek asi Shih Chiao-i’yi bozguna uğrattı. Bu isyanın bastırılması karşılığında
T’ang imparatoru, Kağan’a birçok hediyeler gönderdiği gibi, ayrıca yıllık iki
bin ailenin vergi gelirini ona yollamaya da razı olmuştu.
762’deki Lo-yang
seferinin Uygur tarihinde bir başka etkisi daha gerçekleşmiştir. Söz konusu
seferler esnasında Mani dini rahipleri, Bögü Kağan ile tanışmışlar, onu
etkileyerek, onunla birlikte Uygur başkenti Karabalgasun’a gelmişlerdir. Onların
anlattıklarına hayran olan Kağan, hayvansal gıdalar yemeyi yasaklayan, savaşçılık
duygusunu zayıflatan bu dini kabul etti. Kağanın hedefi Uygurların bozkır hayatını
bırakıp şehirli olmalarını sağlamak, dolayısıyla ülkeyi daha bayındır hâle
getirmekti.
Bögü Kağan, Maniheizm’i kendi halkına
kabul ettiren ilk ve tek hükümdardır. Ancak, onun bu dine neden sempati duyduğu
anlaşılamamaktadır. Karabalgasun’a gelen dört rahibin en ünlüsü Juei-hsi (nüfuz
edici vakar sükûnet) adlı biri idi. Uygur Devlet adamları arasında bu dinin
kabulü hakkında uzun tartışmalar meydana geldi. Kabulüne karşı çıkan devlet
adamlarını adı geçen rahip ikna ederek susturmuştu. Daha sonra Kağan halkı
onarlı gruplara böldü ve her grubun başına birini getirerek geri kalan
dokuzunun eğitimini verdi. Siyasi sebeplerle, Çin’deki Budizm’e karşı
Maniheizm’in tercih edilmiş olma ihtimali de vardır. Çünkü en büyük rakip
Budist Çinli kültürü Uygurlar için asimilasyon açısından tehlikeli olabilirdi.
Maniheizm’i kabul etmesindeki esas
neden Bögü Kağan’ın halkının yerleşik hayatı ve dolayısıyla refahı öğrenmesini
istemesidir. Bu dinin kabulüyle hem halk zenginleşecek, hem de kuvvetli Budist Çin’in
etkisinden uzak kalınacaktı. Ayrıca, Uygur Devleti Maniheist inancında olan tüccar
Soğdluları yanına çekerek mali açıdan da güçlenecekti. Mani dininin resmen
kabulünden sonra Uygur merkezine kadın ve erkek seçkin rahiplerden oluşan
heyetler geldi. Maniheizm dünyasında kağanın ve Uygurların şöhreti yayıldı. Bu
arada Bögü Kağan ileri bir adım daha ata rak Mani dininin Çin’de de yayılması için
teşebbüse geçti. Kağanın bu yoldaki baskılarına dayanamayan T’ang imparatoru,
Lo-yang’da Mani tapınaklarının kurulmasına izin vermek zorunda kaldı (768).
Türk asıllı bir boydan
gelip daha sonra Çin’e giderek orada yerleşen Pu-ku Huai-en yukarıda da görüldüğü
gibi Uygurlarla birlikte T’ang İmparatoruna karşı isyancılarla savaşıp önemli
başarılar kazanmıştı. Ancak, söz konusu isyan bastırılınca doğan boşlukta
kendisi isyan etti (764). Ertesi yıl iki yüz binden fazla Uygur, Tibetli,
Tangut ve Nu-la gruplarını yanına çekerek hâkimiyet alanını daha da genişletti.
Ancak, Pu-ku Huai-en’ın ani ölümü, T’ang hanedanını kurtarmıştır. Geride kalan
asilerden Tibetliler ülkelerine geri dönerken, isyana katılmış olan Uygurlar Çin
ile anlaştı. Daha sonra bu Uygurlar ve Çinliler hep birlikte Tibetlileri mağlup
ettiler.
Bu hadiseler dolayısıyla Bögü Kağan’ın
o dönemde Çin’den istediklerini elde ettiğini söylemek mümkündür. Çin’den sürekli
olarak gönderilen hediye ve vergilerle Uygurlar zenginleşirken, Çin’de sıkıntılar
başladı. Bögü Kağan 769 yılında bir Çinli prensesle evlenmek için teklifte
bulunduğunda derhal kabul edildi. Çünkü Uygurların gücünden çekinen ve sürekli
yardım talep eden Çinliler onları kızdırmak istemiyorlardı. Diğer yandan Uygurlar,
ticari ilişkilerde de artık başarılı oluyorlar, her bir atın karşılığında çok
fazla ipek alıyorlardı. Siyasi ilişkilerdeki üstünlük ticari ilişkilere yansımıştı.
Bu durum 778 yılına kadar devam etti. Önceden isyanlardan dolayı çok yıpranan
T’ang hanedanı artık kendini toparlamaya başlayıp aynı tarihte sınırlarda ufak çapta
da olsa askerî başarılar elde edince durum birden değişti. Çin başkenti
Ch’ang-an’da uzun süreden beri kalan ve rahat bir şekilde yaşayan Uygur tüccarlarına
karşı tavır aldılar. Bögü Kağan, bunun üzerine Çin’e saldırdı, ilk çarpışmada
galip gelerek 10 bin Çinliyi öldürdü ise de Tai-chou valisi onu mağlup etmeyi
başardı. Artık iç isyanlardan kurtulan T’ang hanedanı kendini toparlamış ve nüfusu
artmıştı.
Uygur Kağanlığı’nın içindeki halk
unsurunu oluşturan Dokuz Oğuzlar ve tüccar kavim Soğdlular, Bögü Kağan’ı Çin’e
karşı büyük bir sefer düzenlenmek için ikna ettiklerinde vezir Tun Baga Tarkan,
buna engel olmaya çalıştı. Başarılı olamayınca Kağan ve yakınlarını öldürterek
ortadan kaldırdı ve kendisi devletin başına geçti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder