site içi arama

2 Nisan 2016 Cumartesi

Bögü Kağan ve Uygurların Maniheizm’i Kabulü


Uygur Kağanlığı’nı her yönden geliştiren ve yükselten Bayan Çor Kağan 759 yılında ölünce yerine oğlu Bögü geçti. Bögü Kağan, Çin’deki T’ang hanedanına isyan eden Shih Chao-i’nin gönderdiği elçilere yüz vermediği gibi tahkir de etti. Buna karşılık Çinli elçi eski dostluklarından ve verilen hediyelerin çokluğundan bahsederek onu etkilemeye çalıştı. Hatta daha önce Çin’de savaşan Yabgu’nun yanında yeni imparatorun olduğunu dahi vurgulamıştı. Bu arada Çin’in kuzey sınırları Uy- gurlar tarafından düzenlenen akınlara maruz kalmıştı. Ancak Çin’in daha derinlerine girme işi Pu-ku Huai-en tarafından engellendi. Çünkü bu ülkeyi yakından tanıyan Türk asıllı Pu-ku Huai-en, Uygurların menfaatine değil zararına sonuçlar çıkacağını biliyordu.

Çin’in zenginliği, kalabalık ve geniş yapısı aynı zamanda kültürü kuzeyden gelen kavimleri yutuyordu. Söz konusu akınlardan sonra sakinleşen Uygurlar, ordularını yeniden düzenlediler. Artık, T’ang hanedanına yardıma gelmeye niyetlenmişlerdi. Pu-ku Huai-en doğu kanadının idarecisi tayin edildi. Uygur askerlerinin geçtikleri yerleri yağmalamamaları için Çinliler ordunun yolunu değiştirmeye çalışıyorlardı. Bögü Kağan, Sarı Irmak’ın kuzeyindeki Shao Chou’da konakladığında yanındaki Çinli veliahdı ve kumandanları tören dansı yapmadıkları için azarlayarak tam anlamıyla hâkim olduğunu gösteriyordu. O sırada Uygurlara ihtiyacı olan Çinli devlet adamları uğradıkları hakaretlere ses çıkaramamışlardı. Arkasından Pu- ku Huai-en, Uygur kuvvetlerine kumanda ederek asi Shih Chiao-i’yi bozguna uğrattı. Bu isyanın bastırılması karşılığında T’ang imparatoru, Kağan’a birçok hediyeler gönderdiği gibi, ayrıca yıllık iki bin ailenin vergi gelirini ona yollamaya da razı olmuştu.
762’deki Lo-yang seferinin Uygur tarihinde bir başka etkisi daha gerçekleşmiştir. Söz konusu seferler esnasında Mani dini rahipleri, Bögü Kağan ile tanışmışlar, onu etkileyerek, onunla birlikte Uygur başkenti Karabalgasun’a gelmişlerdir. Onların anlattıklarına hayran olan Kağan, hayvansal gıdalar yemeyi yasaklayan, savaşçılık duygusunu zayıflatan bu dini kabul etti. Kağanın hedefi Uygurların bozkır hayatını bırakıp şehirli olmalarını sağlamak, dolayısıyla ülkeyi daha bayındır hâle getirmekti.

Bögü Kağan, Maniheizm’i kendi halkına kabul ettiren ilk ve tek hükümdardır. Ancak, onun bu dine neden sempati duyduğu anlaşılamamaktadır. Karabalgasun’a gelen dört rahibin en ünlüsü Juei-hsi (nüfuz edici vakar sükûnet) adlı biri idi. Uygur Devlet adamları arasında bu dinin kabulü hakkında uzun tartışmalar meydana geldi. Kabulüne karşı çıkan devlet adamlarını adı geçen rahip ikna ederek susturmuştu. Daha sonra Kağan halkı onarlı gruplara böldü ve her grubun başına birini getirerek geri kalan dokuzunun eğitimini verdi. Siyasi sebeplerle, Çin’deki Budizm’e karşı Maniheizm’in tercih edilmiş olma ihtimali de vardır. Çünkü en büyük rakip Budist Çinli kültürü Uygurlar için asimilasyon açısından tehlikeli olabilirdi.
Maniheizm’i kabul etmesindeki esas neden Bögü Kağan’ın halkının yerleşik hayatı ve dolayısıyla refahı öğrenmesini istemesidir. Bu dinin kabulüyle hem halk zenginleşecek, hem de kuvvetli Budist Çin’in etkisinden uzak kalınacaktı. Ayrıca, Uygur Devleti Maniheist inancında olan tüccar Soğdluları yanına çekerek mali açıdan da güçlenecekti. Mani dininin resmen kabulünden sonra Uygur merkezine kadın ve erkek seçkin rahiplerden oluşan heyetler geldi. Maniheizm dünyasında kağanın ve Uygurların şöhreti yayıldı. Bu arada Bögü Kağan ileri bir adım daha ata rak Mani dininin Çin’de de yayılması için teşebbüse geçti. Kağanın bu yoldaki baskılarına dayanamayan T’ang imparatoru, Lo-yang’da Mani tapınaklarının kurulmasına izin vermek zorunda kaldı (768).
Türk asıllı bir boydan gelip daha sonra Çin’e giderek orada yerleşen Pu-ku Huai-en yukarıda da görüldüğü gibi Uygurlarla birlikte T’ang İmparatoruna karşı isyancılarla savaşıp önemli başarılar kazanmıştı. Ancak, söz konusu isyan bastırılınca doğan boşlukta kendisi isyan etti (764). Ertesi yıl iki yüz binden fazla Uygur, Tibetli, Tangut ve Nu-la gruplarını yanına çekerek hâkimiyet alanını daha da genişletti. Ancak, Pu-ku Huai-en’ın ani ölümü, T’ang hanedanını kurtarmıştır. Geride kalan asilerden Tibetliler ülkelerine geri dönerken, isyana katılmış olan Uygurlar Çin ile anlaştı. Daha sonra bu Uygurlar ve Çinliler hep birlikte Tibetlileri mağlup ettiler.

Bu hadiseler dolayısıyla Bögü Kağan’ın o dönemde Çin’den istediklerini elde ettiğini söylemek mümkündür. Çin’den sürekli olarak gönderilen hediye ve vergilerle Uygurlar zenginleşirken, Çin’de sıkıntılar başladı. Bögü Kağan 769 yılında bir Çinli prensesle evlenmek için teklifte bulunduğunda derhal kabul edildi. Çünkü Uygurların gücünden çekinen ve sürekli yardım talep eden Çinliler onları kızdırmak istemiyorlardı. Diğer yandan Uygurlar, ticari ilişkilerde de artık başarılı oluyorlar, her bir atın karşılığında çok fazla ipek alıyorlardı. Siyasi ilişkilerdeki üstünlük ticari ilişkilere yansımıştı. Bu durum 778 yılına kadar devam etti. Önceden isyanlardan dolayı çok yıpranan T’ang hanedanı artık kendini toparlamaya başlayıp aynı tarihte sınırlarda ufak çapta da olsa askerî başarılar elde edince durum birden değişti. Çin başkenti Ch’ang-an’da uzun süreden beri kalan ve rahat bir şekilde yaşayan Uygur tüccarlarına karşı tavır aldılar. Bögü Kağan, bunun üzerine Çin’e saldırdı, ilk çarpışmada galip gelerek 10 bin Çinliyi öldürdü ise de Tai-chou valisi onu mağlup etmeyi başardı. Artık iç isyanlardan kurtulan T’ang hanedanı kendini toparlamış ve nüfusu artmıştı.

Uygur Kağanlığı’nın içindeki halk unsurunu oluşturan Dokuz Oğuzlar ve tüccar kavim Soğdlular, Bögü Kağan’ı Çin’e karşı büyük bir sefer düzenlenmek için ikna ettiklerinde vezir Tun Baga Tarkan, buna engel olmaya çalıştı. Başarılı olamayınca Kağan ve yakınlarını öldürterek ortadan kaldırdı ve kendisi devletin başına geçti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder