site içi arama

1 Nisan 2016 Cuma

iNSAN HAKLARI, iNSAN HAYSiYETi VE CELALETTiN RUMi

İslam antropolojisinin çıkış noktası İbrahim dinlerinde ortak olan insan Kavramıdır. Bu geleneğe göre insan Allah'ın hem yarattığıdır, hem de aynı zamanda O'nun bir çeşit ortağıdır (Partner) ; o (insan) Allah tarafından kendisine seslerrilebilen biridir. Musevi geleneğine göre insan Allah ile olan birliğin öznesidir. Hıristiyan anlayışına göre bu ilişkide Allah sevgisi açığa· çıkar, O'nunla olan bağlılık her alanda, insan olma koşulu (conditio humana) dolayısı ile söz· konusudur; buna elem ve acı da dahildir - Nasıralı (Nazareth'li) İsa'mn insan oluşu ve bu birliğin yenilerrmesi Allah - insan ilişkisinin temeli sayılabilir. Kuran'ın ifadesine göre İnsan Allah'ın elleriyle yaratılmıştır. (Sure X:XXXVIII/75) İnsan Allah'ın en mükemmel eseridir. O, Allah'ın nefesi ile yaşar. (Sura XV /29; XXXVIII/72). Allah, .Adem'e adları öğretti, yani onu dünyadaki şeylerin hakimi yaptı. (Sure ll/31). insan Allah'ın yeryüzündeki halifesidir ( vekilidir; valisidir) ; Allah meleklere onun önünde secde etmelerini istedi, zira insan meleklerden daha Üstündür; zira on- · lar Allah'a sadece tam bir teslimiyet içinde dua. etmekten başka bir· şey yapmazlar, buna karşılık insan serbestçe karar verebilir. (Sure II/30). insana da istendiği gibi yorumlanabilecek emanet verilmiştir (24) ; bu da öylesine bir şeydir ki onu taşımaktan gök ve. yer kaçınmışlardır. (Sure XXXIII/72). Kuran'da insamn haysiyeti üzerinde belirtilen pek çok genel ifadenin ardına sığınarak özellikle Sufiler insan olmanın çeşitli yönleri, açılaSS n üzerinde yoğun bir şekilde durdular. rusanın Allah'ın isteği; Dünyanın da insanın isteği doğrultusunda yaratılması; Allah'ın sonsuz gücünün insanda da doruğa ulaşması, Sufiliğin temel motifi idi - Rumi'nin sözleri ile : «insan yüceliğin, ululuğun özelliklerinin ölçülmesini sağlayan bir astronomi aletidir (usturlap) » (25). insanlar arasında biribirine tahandan ·zıt iki görüş açısının yarattığı bir gerginlikten açıkca söz edilebilir. Bir yandan insan «köle» (daha yumuşak bir deyişle «serf» veya «hizmetkar») olarak görülmekte ve böylece kişiliğinin çözüldüğü ve yittiği kabul edilmektedir. Annemarie Sehimmel Celaleddin'in bir öyküsünün tahlilini yaparken şöyle diyor (26) : «Gazneli Mahmud'un hizmetkan Ayaz, her sabah yataktan kalktığı :\rakit, efendisinin yaruna girmeden önce giydiği kullanılmış, berbat pabuçlarına ve paçavra halindeki elbisesine bakarmış; böylece eski durumunu amınsar ve efendisinin ona ne kadar cömert ve bağışlayıcı davrandığını kavrarmış. (Mesnevi V, 2113 v.d.) Demek ki Rumi'ye göre insan ne denli zayıf ve çaresiz yaratıldığını düşünmelidir; işte o zaman insan . Allah karşısında bir hiç olduğunu aniayacak ve her şeyi O'nun lütüf ve keremine borçlu oldu- ğunu kavrayacaktır». Diğer yandan coşku dolu mistiklerin dü§üııceleri de ·kaydedilmelidir. Onlar Allah ile insan arasındaki sınırı bir yüzme alanı gibi kaynaş­ tınrJar; böylece onlar için insan Allah'ın tam bir aynasıdır. iibn-i Araibt' nin aşın kuramma (27) girmeden Celaleddin'de de böyle anlayış tarzları­ na rastlıyoruz. Annemarie :Scliimmel haklı olarak bu tasvirlerin Hııj.stiyan dulcis hospes animae. kavramını hatırlattığı. belirtmektedir (28). Böylece, konumuz açısından da çok ilginç bir :benzetime ·ulaşmış bulunuyoruz. Hıristiyanlık -hiç kuşkusuz Doğu'nun da etkisiyle- mistisizminde de insam Allah karşısında minik ve anlamsız görenler bulunduğu gibi, insiım ruhsal düzeyde Allah'ın ortağı durumuna yükselteniere de rastlıyoruz. Hıristiyan Ortaçağı'mn mistikleri ve hayranlan ile, XVI. Yüzyılın radikal reformcularının düşüncenin ve iç alemin bağımsızlığı ve ger- çeğin değiştirilemeyeceği konulanndaki ilkeleri arasında dikkate değer bir bağlantı vardır. Bu noktadan hareketle sözü edilen reformcular geniş bir inanç özgürlüğünün programlanmasının istemine yöneldiler. Onlara göre bütün insanları inancın duvarlan arasına hapsetmek son derece anlamsızdır; zira inanç herkesi ilgilendiren bir şey değildir. Toplum. ve dev- . let bu h us usta. hiçbir zaman bir karar qlamazlar (28) . islam mistiklerinin iki tür düşünce tarzı benim kanıma göre bir çe- · lişki değildir, aksine sağlam bir antropolojinin esaslı bir merkezidir. Bu antropolojik düşünce merkezi Allah'ı, bilinmesi gerekli saklı bir defineden 89 ı-=--=--- çok daha farklı bir biçimde görmekte ve O'nu insana şah damarından · kendine daha yakın hissettirmeMedir ('S u re L/16). insanın Allah'la kurduğu bu tür ilişki insanlar arasına oldukça önemli boyutta bir eşitlik atmosferi getirmektedir. Allah'ın tamamen b:;ışkalığı ve insanın ona son derece keskin ve istisnasız bağlılığı sadece bütün insanlan eşit kılmıyor; bu anlayış ayrıca olağanüstü büyük boyutta bir siyasal iktidar eleştirisini de getiriyor. Çünkü bu düşünce her türlü üstün insan görüşüne karşıdır ve böylece güçlü öl:;ın karşısında bir savu:qma' ref- , leksi yaratmaktadır (30). Allah'a yaklaşma sadece bireysel bir iştir ve buna dünyasal hiçbir makam kanşamaz. Bu tarzda büyük mistik sevgi subjektif bir olgu ~sergilemekte ve onun her türlü kurumlaştınlmasını önlemektedir. En önemli noktaları belirtilerek Sufilik kuramının siyasal iktidan eleştirisel görüşü aşağıdaki biçimde açıklanabilir : Kim yaşamı­ nın görevi olarak sürekli bir biçimde Allab'a yaklaşınayı denemeyi görürse ve kim ıbu arkadaşına ölçüsüz bir ruhani sevgi ile sığınırsa, o zaman iktidar sahibinin kayıtsız-şartsız kölesi veya sadece onun önünde teslimkar bir hizmetiisi olamaz. ·Bu ifademizle konumuz açısından bazı temel ilkeler göz önüne alınırsa açıkça çok önemli bir görüş üzerine gelmiş bulunuyoruz. Kesin olarak şu husus üzerinde duralım . : özellikle Celaleddin Rumi'nin . eserlerinden gelen belirli düşünceler ile çeşitli Kur'an hükümlerinden çı- kan sonuçlar, insan haysiyetinin yüceliği ve siyasal iktidann bu konudaki eleştirilmesini sağlayan açı~ koşulları işaret etmektedir. Şimdi sorunurt devamı şudur :Bu antropolojik kavramının ve anlayışın somut bir alanda kulianıldığıru belirleyebilir miyiz ? . Burada pek doğal olarak karşımıza din özgürlüğü sorunu çıkmaktadır; çünkü bu özgürlük büyük dinsel cemaatlerin biribirleriyle ilişkileri açı­ sından insan Haklan konusunda merkezi yere sahiptir. Çok basit çizgilerle de olsa bu tartışmada islam-Hristiyan dinlerinin arasındaki geniş diyaloğu dile getirmemiz konumuzun sınırlarını aşar (31). Ben burada sadece Celaleddin Rumi'nin bazı metinleri Ü'zerinde durmak istiyorum; bana göre bu metinlerde sait hoşgörü üzerinden din Özgürlüğüne yol açabilecek islami bir gerekçe için ilginç b~ğlantı noktalan bulabiliriz. Rumi, Anadoiu Selçuklu Devleti'nin siyasal iktidara sahip ve kendi~ sine müridlik derecesinde bağlı ünlü vezirj Pervane'ye şunları söylemiş­ ti : «Bir din ancak malışer günü söz konusu olabilfr. 'Burada, günümüzdeki dünyada birleşn:ıek imkansız (32); çünkü herkes hedefini ve isteğini güder, bundan dolayı birlik mümkün olmaz. Ancak mahşerde, bütün insanlar birlik olacaklar, tek hale gelecekler ve gözleri sadece bir noktaya· 90 bakacak ve hepsi tek kulak tek dile sahip olacaklar» işte o zaman bir olma amacına ulaşıiacak (33). Aşağıdaki satırlarda da ibn-iArabi'nin mirası pırıldamaktadır; her şey Allah'ın varlığıinn tecellisidir ve «buna göre insan çeşitli dinleri bir eserin parçası olarak görür» (34).- «Uçan ruh-düşünce sineği sonsuzluğun ayran kabına düştü. Orada ne ,.,. bir Müslhman, ne bir Hristiyan, ne bir Musevi ve Mecusi vardı. \: .. Bak, konuşmak, bu sineğin hep yaptığı gibi, kanat çırpmaktır. Ama o ayran kabına düşünce artık kanat çırpması da imlclnsız o'uyor» (35). - Bu dizelerde her §eyden · önce çift anla.."lllı kullanım. dikkati çeker : Sonsuzluk ayram içinde ruh-düşüncenin kanat çırpması, konuşması mümkün değildir ve böylece dinler arasındaki farklılıklar da ortadan kaldırılmış olmaktadır. Zira bu dizelerde şu anlam da var : Ruh-düşüncenin ·. lqın::ıt çırpması, yani insanlar arasında iletişim (konuşma) ve bunun çe- şitlilikleri biribirine bağlı zormıluluklaidır. Burada inı;anların yaşam taslaklarının çeşitliliğinin mutlaka bu dünyaya ait olduğu ve çoğunluğun dünyanın gerçek özünü sağlayan yapıcı bir öge olduğu üzerindeki açıkla-, malar ne çok ne de azdır, tam kararındadır. Cel3Jeddin'in Müslüman olmayanlara karşı davranışlarını değerlendirirken şu noktayı da gözden uzak tutmamak gerektir : Yaşadığı dönemdeki Selçuklu egemenlik bölgesinde yaşayan nüfusun çoğunluğu Hristiya~dı (36). Müslüman olmayanlada günlük ilişkilerinde Rumi herhalde polemiklere girebilecek anlaşmazlıklar içinde bulunmamıştır,
Prof. Dr. Richard POTZ Viyana üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder