Eski Sovyetler
Birliği'nin Ukrayna ve Beyaz Rusya sınırında bulunan Çernobil Nükleer Santralı,
26 Nisan 1986 tarihinde muazzam bir patlamayla havaya uçtu. Patlamanın sebebi,
bir mühendisin RBMK tipi reaktörün "acil soğutucu sistemlerini"
kesmesiydi. Gece yarısından hemen sonra ardı ardına gelen iki patlama sonucunda
santralin damı bir fişek gibi gökyüzüne fırladı; ardından da, tüm gücüyle
santralin üstüne düştü.
İlk patlama esnasında 31 kişi hayatını kaybetti ve oluşan
radyoaktif bulut bölgenin üzerine yayıldı. Ortaya çıkan radyasyonun miktarı
akıl almaz boyutlardaydı: Dünya Sağlık Örgütü, Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan
atom bombalarının toplamından 200 kat fazla radyasyonun açığa çıktığını
söylüyordu.
Sovyet
bürokratları gerçeği halktan gizliyor
Patlamanın ardından Sovyet bürokrasisi olup bitenleri
gizlemeye çalıştı. Olay yerine derhal itfaiyeciler gönderildi. İtfaiye erleri
büyük bir kahramanlık göstererek, 30 ayrı yerde birden baş gösteren yangınla
mücadele ettiler. Diğer reaktörlerin de patlamasını engelleyerek, milyonlarca
insanın hayatını kurtardılar. Onlar yangınla boğuşurken, fedakârlıklarının
bedeli ölüm oldu. Dillerinde çıkan yaralar iki hafta içinde bütün vücutlarını
kapladı ve hepsinin ölümüne neden oldu. İtfaiyeciler çinko tabutların içinde
beton mezarlara gömüldüler ve üzerlerine tonlarca beton döküldü.
Sovyet yetkililerin olayı gizleme çabaları, bir süre sonra
boşa çıktı. İsveç'te radyasyon oranı normal değerlerin 15 katına çıkınca alarm
verildi. Diğer Avrupa ülkelerinde aynı değerler ölçüldü. Çernobil'den yayılan
radyoaktif ölüm bulutları, Türkiye'yi ve İskoçya'yı bile içine alacak
genişlikte bir alana yayıldı. Ukrayna'da resmi yetkililer suskundu. 3 Mayıs
sabahı Kiev'deki bir yerel gazetede, nükleer santralde yangın çıktığı haberi yer
aldı. İnsanlar büyük bir felaketin yaşandığını anlamaya başlamışlardı.
İnsanlar panik içinde bölgeden kaçmaya çalıştılar. Fakat
olayı önemsiz göstermeye çalışan yetkililer tüm sokakları tutmuş, halkın
kaçmasına engel oluyorlardı. Bu arada SBKP yöneticisi bürokratların aileleri
hızla ve tüm imkânlar seferber edilerek bölgeden uzaklaştırılıyordu. Kazadan
ancak 36 saat sonra, insanlar Çernobil'den uzaklaştırılmaya başladı. Bir ay
içinde 30 km'lik çember içinde yaşayan 116.000 kişi tahliye edildi. Ancak pek çok
insan radyasyona maruz kalmıştı. Yapılan ölçümlerde insanların aldığı
radyasyonun 165 millisievert olduğu anlaşıldı. 10 millisievert insan için
ölümcül dozu ifade ediyor.
Bu korkunç kazaya rağmen Çernobil kapatılmadı ve
faaliyetini sürdürdü. Ama bu uygulama, beraberinde birtakım kazalar getirdi.
1991 yılında 2 numaralı reaktörde yangın çıktı. 2000 Temmuz'unda yoğun yağışlar
sonucunda 3 numaralı reaktörü su basınca, yetkililer bu bölümü tamamen
kapattılar.
Birimlerin kapatılmasına rağmen, Çernobil'de güvenliğin
sağlanması için sürekli bir mühendis ordusunun varlığı gerekliydi. Birimlerin
kaplanmasında 250.000 ton beton kullanıldı. Böylece, 180 tonluk yüksek
radyoaktivite içeren yakıt kapatılmış oldu. Ancak tehlike tam olarak geçmiş
değil. Betonda oluşan çatlaklar, yağmur suyunun içeri sızmasına neden olarak
radyasyon kalıntılarının toprağa karışmasına neden oluyor.
Uzmanlar, 5 milyonu aşkın insanın yüksek düzeyde radyasyona
maruz kaldığını söylüyorlar. Radyasyonun yüzde 40'lık bölümü Ukrayna, Sovyetler
Birliği ülkeleri ve Batı Avrupa'yı etkisi altına aldı. Ancak en çok mağdur
olan, Beyaz Rusya. Ülkenin dörtte birlik bölümü, 264.000 hektarlık bir alan
tarım yapılamaz durumda, 485 köy ise tamamen boşaltıldı.
Milyonlarca
insan etkilendi
Çernobil'in insanlar üzerindeki etkisi ise korkunç.
Temizleme çalışmalarına katılan gönüllüleri temsil eden Çernobil Sendikası,
kaza sonucu ölenlerin sayısının 15.000'i bulduğunu ve yaklaşık 50.000 kişinin
de sakat kaldığını belirtiyor. Sendika başkanı Viaçeslav Grişin'in verdiği bilgilere
göre, 1991 yılından bu yana mağdurların sayısında 12 kat artış görülmüş.
Dahası, katlanarak artmaya da devam ediyor. Ukrayna Sağlık
Bakanlığı, üçte birini çocukların oluşturduğu 3,5 milyon kişinin ciddi
rahatsızlıklarla pençeleştiğini açıkladı. Çernobil'in çevre yerleşimlerindeki
kanser hastalarının oranı, ulusal ortalamanın on kat üzerinde.
Kazadan bu yana, Ukrayna'da tiroit kanserine yakalananların
sayısı yine on kat artmış. Birçok bilim adamı, kazanın etkilerinin yeni yeni
çıktığı konusunda aynı kanıyı paylaşıyor. Çünkü, radyasyon sinsice zarar
veriyor ve olaydan 10 yıl sonra tanımlanamayacak hastalıklarla ortaya çıkıyor.
20 yıl sonra bile kötü huylu tümöre ya da tiroit kanserine yol açabiliyor.
Uluslararası Kanser Araştırmaları Derneği'nden Dr.
Elisabeth Cardis'in önderliğindeki Dünya Sağlık Örgütü bilim adamları, Beyaz
Rusya'daki Gomel'de, kaza günü dört yaşın altında olan çocukların %36,4'ünün
tiroit kanserine yakalandığını açıkladılar.
Beyaz Rusya'da yaşayan kadınların yaşam süreleri 74 yıldan
58'e inmiş durumda. 9 yıl içinde sakat doğan çocuk sayısı %20'lere ulaştı.
Beyaz Rusya Sağlık Bakanlığı'nın verdiği bilgilere göre, ülkedeki çocukların
%29'u kronik hasta. Çoğu uzman, bu durumdan Çernobil'i sorumlu tutuyor.
Ukraynalı bilim adamı Dr. Georgiy Lisiçenko, Dinyeper
Nehri'ndeki radyoaktivite düzeyi konusunda yetkilileri uyarıyor. Bu nehir,
Kiev'de ve ülkenin pek çok yerinde 30 milyon insanın içme suyunu karşılıyor;
bunun yanı sıra, tarlalarda sulama amaçlı kullanılıyor.
Sadece insana değil, doğaya verdiği zararlar da çok
ürkütücü. Radyasyon 1.500 dönümlük ormanı yok etmiş durumda. Bazı tür hayvanlar
ya yok olmakla yüz yüze ya da genetik değişikliklere uğramış. Örneğin fareler
arasındaki farklılık ürkütücü boyutlara ulaşmış.
Türkiye'de
halkın sağlığı hiçe sayıldı
Çernobil felaketinin Türkiye üzerindeki etkileri tam olarak
bilinmiyor. Kazadan hemen sonra radyasyon bulutlarının Karadeniz kıyılarına
ulaştığı iddiaları ortaya atıldı. Bu, insan sağlığı açısından bölgede yetişen
çayların, fındığın vd. ürünlerin imha edilmesi anlamına geliyordu. Elbette
üreticilerin zararları da karşılanacak, radyasyonun etkilerine karşı gereken
tüm önlemler alınacaktı. Ancak bu ek mali külfet demekti. Radyasyonun
etkileriyle ilgili yayınlara derhal yasak getirilirken, halkı 'rahatlatma'
kampanyası başlatıldı. Dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral TV'ye
çıkarak canlı yayında çay içti. Aral'ın akıllara kazınan bu görüntülerine
"biraz radyasyon iyidir" sözleri eşlik etti. Aral gazetelere verdiği
demeçlerde de, "dininize, imanınıza inandığınız gibi biliniz ki,
Türkiye'de kesinlikle böyle bir tehlike mevcut değildir" diyordu.
Dönemin Başbakanı Turgut Özal "radyoaktif çay daha
lezzetlidir" diyerek basına poz verirken, kendisini cumhurbaşkanı ilan
eden darbeci Kenan Evren "radyasyon kemiklere yararlıdır" diyordu.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, ölçüm sonuçlarını halktan gizledi ya da gerçek
olmayan ölçüm sonuçları açıkladı. 16 aralık 1986'da Çaykur Genel Müdürlüğü, çay
paketleme tesislerinde 1985 ve 1986 yıllarına ait çaylarda ölçüm yaptı. TAEK
çayın 89.000 Bqkg'a kadar radyasyon içerdiğini itiraf etti. 30 aralık 1986'da
TAEK 58 bin ton radyoaktif (12.500-89.000 Bq/kg) çayın gömülerek imha
edilmesine karar verdi. Bu karar ancak 19 ocak 1988 tarihli Resmi Gazete'de
yayımlandı ve yürürlüğe girdi. 17 Eylül 1986'da Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
Doğu Karadeniz Bölgesi'nden gelen tüm fındıkların Fiskobirlik tarafından satın
alınacağı ve bölgeden dışarıya çıkarılmayacağını bildirdi. Ancak fındık yasağı
daha sonra kaldırıldı. 22 Kasım 1986'da Almanya'ya gönderilen 320 bin mark
değerindeki 40 ton iç fındık yüksek düzeyde radyasyon yüklü olduğu gerekçesiyle
geri çevrildi. Bu arada kazadan önemli ölçüde etkilenen Dinyeper ve Tuna
nehirleri de Karadeniz'e akıyordu.
16 ocak 1987'de ODTÜ Kimya Bölümü'nden Dr. Olcay Birgül ve
Dr. İnci Gökmen ve Biyoloji Bölümü'nden Dr. Aykut Kence, Fen ve Edebiyat
Fakültesi Dekanı'na 'Çayda Radyoaktivite Ölçümleri' adlı bir rapor sundu. Söz
konusu rapor, vatandaşlar tarafından üniversiteye getirilen çaylarda yapılan
ölçümleri içeriyordu. Zira zamanın Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in çayının bile bu
laboratuarlarda ölçümleri yapılmıştı. Raporda şöyle deniliyordu: "1985
tarihli bazı Çay Çiçeği paketleri yüksek radyoaktivite göstermiştir. Çaydan
suya geçen Cs yüzdesi halka bildirilen yüzde 3'ten çok daha yüksek olup, yüzde
65'tir. Günde 5 bardak çay içen bir kişi yıllık 65-105 mrem'lik bir doz
alacaktır. Yılda 105 mrem'lik bir doz almak ise ICRP 1990'da tavsiye edilen
sınırın üzerindedir. Radyasyonun eşik dozu yoktur ve maruz kalınan radyasyonu
en aza indirmek için her türlü önlem alınmalıdır."
Kanser
vakalarında artış var
Ancak radyasyonun halk sağlığı üzerinde nasıl bir etkisi
olduğu, uzun yıllar boyunca kesin olarak anlaşılamadı. Bölgede kanser
vakalarının sayısında büyük bir artış görüldüğü gözlemlendi ve sanatçı Kazım
Koyuncu'nun kanserden ölümünün ardından, duyarlılığın arttığı Hopa'da Uludağ
Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı tarafından bir araştırma
yapıldı. Araştırmada 1939 ev ve 7 bin 831 kişi ile görüşüldüğünü bildirdi. 1-30
Eylül 2005 tarihleri arasında yapılan araştırmaya göre, Hopa'da, tanısı
doğrulanmış 49, doğrulanmamış 27 olmak üzere toplam 76 kanser hastası olduğu
tespit edildi.
Araştırmaya göre, Hopa'da yıllık kanser görülme sıklığının
erkeklerde yüz binde 149.5, kadınlarda yüz binde 117.5 olarak ortaya çıktığını
ifade eden araştırmacılar, bu oranının dünyaya göre çok yüksek olduğunu
vurguladılar. Hopa'da son 3 yılda meydana gelen ölümlerin yüzde 47.9'unun
nedeninin kanser olduğu belirlendi.
Çernobil kazasının en önemli etkisinin, tiroid kanserinin
görülmesindeki artış olduğunu belirten araştırmacılar, ayrıca radyoaktif
kirliliğin olduğu riskli bölgede yaşayan kadınlarda da, meme kanserinin görülme
sıklığında artış olduğunun bilindiğini söylediler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder